11 Haziran 2007 Pazartesi

Uğurum



Sabah evden homurdanarak çıkıp, yol boyu benim gibi uykulu insanların yüzüne bakarak işe geldikten ve “beni bu saatten sonra profiterol bile neşelendiremez” diye düşünürken, beni burada kızı gibi gören sevgili odacımızın o gülümseyen yüzüyle karşılaştığım anda sihirli bir şeyler oldu.


Evet, işe ancak bu şekilde motive oluyorum. Her insanın totemleri vardır. Bazılarımız cebimizde eski bir beş lira taşırız uğur getirsin diye, kimimiz bir anahtarlık… bir oyuncak, bir taş. Babam senelerce bana küçük şeylere anlam yğkleyerek “uğur” yaratmaya çalışsa da ben hep bir şekilde bunları ya kaybettim, ya sürekli taşımama rağmen anlam yüklemediğim için faydasını görmedim. balıktan bir anahtarlık getimişti bir gün. Babası hediye etmiş. Senelerce taşımış. Kaybettim. Başka bir gün minik tahta bir palyaço getirdi. "Bu çok uğurludur kızım, yanından hiç ayırma" dedi. Hangi çantamın yırtık astarından içine kaydı Allah bilir.. Ama hem sihre (!) hem uğura inanıyorum. O halde benim uğurum ne?


Kahvemi elime alıp bilgisayarımın başına oturana kadar bunu düşünmemiştim. Kafeinin sihrine de her zaman inanmışımdır; olmadık anlarda kafamın birden çalışmasını sağlayıverir. Yine öyle oldu ve tüm uykusuzluğuma ve meymenetsizliğime rağmen beni “canım ne kadar dinlenmişsin, güzelleşmişsin” diye karşılayan odacımın bende yarattığı ışıltıyı düşünmeye başladım. İki kızı olan bu dünya tatlısı sevgi yumağı kadın, benim uğurumun ta kendisi!
Ne taş, ne yüzük, ne anahtarlık, ne başka bir şey! Benim uğurum resmen kanlı canlı, etli butlu canlılar! Bana sevdiğim insanlar uğur getiriyor!


Hahahahah!
Keşke onları yanımda taşıyabilsem!

Hiç yorum yok: