22 Ağustos 2011 Pazartesi

Diyetsel Mevzular

Dukan diyeti ve aradaki kaçamaklarımla birlikte beş kilo vermişim. Olley!


Bugün birkaç dilim kutlama pastasıyla birlikte sezon finali yaptım:) Haftaya yeni bir listeyle yeniden başlamak üzere, kaybolan kilolara selam ediyorum.

Tanrı'nın Gözü 18/365

God's Eye  18/365

Yaradılış ışığı sevgidir.

18 Ağustos 2011 Perşembe

17/365 Nükleere Hayır!

17/365 Stop Nuclear!

Nükleer santral anlaşmalarına / santral yapılmasına karşı bireysel tepki.

İlgili olabilecek haber linkleri:

http://www.ankarahaber.com/haber/Nukleere-hukuk-dar-geliyor/90836

http://bianet.org/konu/akkuyu-nukleer-santrali


12 Ağustos 2011 Cuma

16/365 Auramla Döverim!

Beat You by My Aura 16/365

This fire is out of control,
I'm gonna burn this city!

11 Ağustos 2011 Perşembe

Seni Tanımak İstiyorum..

Make a wish
Geçinmek için ne yaptığın beni ilgilendirmiyor.
Neyi özlediğini,
Kalbinin arzuladığı şeye kavuşmanın hayalini kurmaya cesaret edip edemediğini bilmek istiyorum

Kaç yaşında olduğun beni ilgilendirmiyor
Aşk için, hayallerin için, yaşıyor olma serüveni için
Bir aptal gibi görünme riskini göze alıp almayacağını bilmek istiyorum

Ay'ının etrafında hangi gezegenlerin döndüğü beni ilgilendirmiyor
Kederinin merkezine dokunup dokunmadığını, hayatın ihanetlerince açılıp açılmadığın, daha fazla acı korkusundan kapanıp kapanmadığını bilmek istiyorum

Saklamaya, azaltmaya ya da düzeltmeye çalışmadan benim ya da kendi acınla oturup oturamayacağını bilmek stiyorum

Benim ya da kendi neşenle olup olamayacağını, insan olmanın sınırlılığını hatırlamadan, bizi dikkatli ve gerçekçi olmamız için uyarmadan çılgınca dans edip coşkunun seni parmak uçlarına kadar doldurmasına izin verip vermeyeceğini bilmek istiyorum

Bana anlattığın hikayenin doğru olup olmaması beni ilgilendirmiyor
Kendi kendine dürüst olmak için bir başkasını hayal kırıklığına uğratıp uğratamayacağını; ihanetin suçlamasına dayanıp, kendi ruhuna ihanet edip etmeyeceğini bilmek istiyorum

Güvenebilir ve güvenilebilir olup olamayacağını bilmek istiyorum
Her gün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremeyeceğini bilmek istiyorum
Benim ve kendi hatalarınla yaşayıp yaşayamayacağını;
Bir gölün kenarında durup gümüş Ay'a "EVET!" diye bağırıp bağırmayacağını bilmek istiyorum

Nerede yaşadığın ya da ne kadar paran olduğun beni ilgilendirmiyor
Keder ve umutsuzlukla geçen bir gecenin ardından, yorgun, bitap da olsan,
çocuklar için yapılması gerekenleri yapıp yapmayacağını bilmek istiyorum
Kim olduğun, buraya nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor
Çekinmeden benimle ateşin ortasında durup durmayacağını bilmek istiyorum

Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor
Diğer her şey bittiğinde seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum

Kendinle yalnız kalıp kalamadığını, ve o boş anlarda sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum..

Oriah Mountain Dreamer
(Kanadalı Bir Kızılderili)

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Sil Baştan / Ken Grimwood

Okuma Motivasyonu
Benim için bir kitabı alıp okuma motivasyonunun çeşitli çıkış noktaları var. Bunlardan biri kitabın kitabevinde bulunduğu kategori. İlk tercih burada başlıyor. Roman/macera, kişisel gelişim, Türk/Amerikan/Avrupa/vs Edebiyatı gibi pek çok kategori başlığının altına gidiyorsunuz. Aklımda bir kitap olmadığı sürece serbest atış yapar, bilinçaltımın bilmediğim süzgeçlerinden geçerek gözümün “bir şekilde rastlantısal olmayan” takıldığı başlık ve kitap isimlerine, kitap kapağına ve arka kapak yazısına referansla içgüdüsel bir kitap seçimi yaparım. Kolumun altında bir tomar kitapla orayı terk ederken, bilirim ki hepsi de sırayla okunmayacak; bir süre kütüphanemde bekleyecek ve uygun ruh hali geldiğinde parmaklarımın o sayfaları, gözlerimin o satırları okşama zamanı başlayacaktır.
Bir diğer yöntem; tavsiye. Uzun zamandır okuduğum kitapların çoğu ciddi okuma geçmişlerine sahip arkadaşlarımın önerileri, tavsiyeleri ya da kitabı elime tutuşturarak belli bir teslim süresi belirleyerek beni okumaya zorlamalarıyla oldu. Bu yöntemi çok seviyorum; çünkü hiçbir zaman hayal kırıklığına uğramadım. Böyle kitaplar çok daha hızlı okunuyor.
Bir de vefat eden dedemin talep ettiğim tek mirası olan çılgın bir kütüphane var ki.. O zaten farklı bir boyut. Rahmetli anneannemin çiçekleri gibi..

Sil Baştan
Gelelim şaşırtıcı şekilde beni etkileyen bir kitaba.
Ken Grimwood’un “Sil Baştan” adlı kitabı.
Arka Kapak: Ken Grimwood’un sıradışı eseri Sil Baştan, zihninize şu soruyu kazıyor: Geçmişte yapmış olduğunuz hataları bilerek hayatınızı tekrar, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalsaydınız ne yapardınız?
43 yaşındaki Jeff Winston bu şansı birkaç kez elde eder. Heyecanını yitirdiği evliliği ile geleceği olmayan işi arasında sıkışıp kalmıştır ve hiç beklenmedik bir anda ölüverir. Tekrar hayata gözlerini açtığında ise takvimler 1963 yılını göstermektedir. O sabah 18 yaşında, üniversite yatakhanesinin duvarlarına bakarak uyanır. Her şey eskisi gibidir... tek bir fark dışında: Jeff geleceği avcunun içi gibi bilmektedir. Futbol ligi final maçlarından at yarışlarına kadar kimin kazanacağını, Wall Street’te köşeyi dönmek için hangi şirketlere yatırım yapmak gerektiğini... Yalnız, bilmediği bir şey vardır: Neden hayatını sil baştan yaşamak zorundadır? Sevdiği her şeyi ve herkesi kazanıp kaybetmeye daha ne kadar devam edecektir?
Bir arkadaşımın çok büyük ısrarları sonucu (gece 11 buçuk civarı kapıma kitabı getirmesi gibi!) bu kitabı okumak zorunda kaldığım için hayli önyargılarla başladım kitaba. İnternet araştırması yaptım ve zihnimi olumsuz pek çok önyargıyla doldurmama rağmen, yine de okudum.
Ağır ve ağdalı cümleleri olmadığından sanırım, okuma hızına bağlı olarak bir-iki günde biten bir kitap. Bir adam sürekli 43 yaşında ölüyor ve 18 yaşında yeniden doğuyor. 30 yıla yakın bir süreyi yeniden yeniden yaşıyor. Geleceği biliyor fakat ilk birkaç tekrara kadar yaşadığı şeyin “gerçekliğine” inanamıyor. Her hayatı, bir önceki tecrübesinin ışığında farklı  davranış ve seçimlerde bulunarak geçiyor. Bir hayatında yükseleceğini bildiği şirketlere çılgın yatırımlar yapan mutli milyoner bir adam oluyor, ve karısıyla tanışamıyor..Diğer hayatında başka bir kadına aşık oluyor başka işler yapıyor.. elinde ne kadar süreceğini bilmediği bir sonsuz hayat tekrar şansı var fakat.. bu şans mı, yoksa lanet mi noktasında beni yakaladı.

Zihinsel Sürtüşme..
Bir adamın gözümün önünde hayatla ilgili beklentilerinin azalışını gördükçe, bu hayatta insanı mutlu eden şeyler nelerdir’den, “neden hayat/ hayatın anlamı”na kadar uzanan çılgın bir hortumda dönüp duruyor zihnim. Ne zaman sona ereceğini dakikası dakikasına bildiğimiz bir hayatı yaşamak zorunda kalmak, bir süre sonra anlamsızlığın parıltılı karanlığında boğmaya başlıyor insanı. İşte fırsat! Diye bağıran bir Tanrı’yla kavga etmenin eşiğinde, yapılabilecek her şeyi hayat tekrarları boyu yaptıktan sonra, bu hayatta geriye yapmaya değecek ne kalıyor?
Öncelikleri nelerdir insanın? Aile, para, seks, aşk? Gezmek, tozmak, okumak? Keşif? İnsanlığa yardım? Dünya barışı?? :)
Her birine öncelik vererek geçen sayısız hayata sahip olsaydınız,her birini tek tek merkeze koyduğunuz hayatlar yaşayıp, hepsini aynı anda çemberin içine alabildiğiniz bir hayat da dahil olmak üzere;  “bütün öncelikler” tükendiğinde geriye yaşamak için kalan sebep ne olurdu?...

Bir de şöyle bir cümle var kitapta: Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez ve çok yakından incelenmiş bir hayat da intihara değilse bile deliliğe yol açabilir.

Sevgiler..

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Gençlik Parkı ya da..

Belediyemiz hakikaten çok ilginç başarılara imza atıyor. Uzun zaman önce yenilenen fakat gitmediğimden benim için “yeni” olma özelliğini koruyan Luna Park-Gençlik Parkı’nı şöyle ailece bir ziyaret edelim, dedik.

Ulus kapısından girildiğinde temiz güzel bir bahçe-park karşılıyor sizi. Ağaçlara yapılan ışık ve gölge oyunlarına bayıldım. Duvarlara yansıtılan çekirge imajı harikaydı, diyebilirim. Ayrıca yönetim binasına da Atatürk’ün bir fotoğrafı gögelendirilmiş, duygulandım.

Oyun aletlerinin olduğu yer küçültülmüş. Tamamlanmamış büyükçe havuz hissi veren dairenin etrafından dolaşarak nihayet gözlerimizi alan rengarenk ışıkların olduğu yere geldik. Aşırı DİK bir köprü yapmışlar, inerken de çıkarken de düşme tehlikesi yaşadık. Öyle muhteşem projelere imza atıyorlar ki, gurur ve mutluluktan kafam yarılıyor, pardon gözlerim doluyor!

Bütün oyun aletleri tek fiyat; nereden bilet aldığınızın önemi yok. Çocukluğumdan hatıra kalan her alet için ayrı sıraya girip heyecanla bekleme derdi ortadan kalkmış. En fazla 2 dakikalık zevk için 3,5 lira. Her zevk seviyesi birbirinin aynı olmadığından, 1 saatlik kesintisiz haz için toplamda 105 tl çıkacağını düşününce cebimden; başka bir saatlik zevklere kıyasla yeterince adil!

Çok başarılı bir sosyolojik değişime tanık oluyorsunuz. Ramazan ayının etkisi olsa gerek, bir avuç kadar bile başı açık kadın göremedik, kendimizi saymazsak. Üstelik eskiden en kötü ihtimalle Tarkan çalardı müzik olarak, şimdilerde Ankara Havası’nın tüm versiyonlarını huşu içinde dinleyebiliyorsunuz. Ne kadar muhteşem, değil mi?(!) Hele bir de havada sizi uçuran aletlere binerken çıkarılan “terlik”lerden oluşma bir koleksiyona tanık olmak, çocukluk hatıralarımı hemencecik dağıttı, gerçekten beni çok mutlu etti. Ne güzel, dedim. Eskiden sosyal bir alanda insanlarla bir şekilde aynı ortamda olacağımız yerlere giderken giyimlerimize dikkat eder, en güzel kokularımızı sürer, cicili bicili giyinir ve birey olarak kendimizi en güzel şekilde ifade etmek için hazırlanırdık. Oysa bu kadar kasmaya ne gerek var? Yaşasın özgürlük, yaşasın insanların birbirinin nasırlı ve kirli parmaklarını görmek zorunda bırakılan erkek terlikleri ya da o terliklerin içine giyilen –sanırsam değişik bir moda akımını işaret eden- kıyafetlerle alakasız çoraplar. Yaşasın bizi yıkanmak zorunluluğundan kurtaracak kadar duyarsızlaştıran belediyemiz, yönetimimiz. Yaşasın, yönetilen her şeye.

Bir diğer nokta da, çay bahçelerindeki amcalar öyle şeker ve unutkanlar ki.. Gözlemenin 4tl olan fiyatını unutup 4,5 tl'den hesaplayıp bir-iki tane de fazladan ekliyorlar. Ah, şeker şeyler. İçmediğiniz içecekler de hesaba eklenebiliyor, pek tatlı değil mi? Siz hatırlatınca da üç başka amca gelip kendi aralarında bu mevzuyu tartışıp üzülüyorlar.. Nolur üzülmeyin, hata bende. 4 kişiye birer gözleme ve ayran için 45tl hesap gelince hesaplamak istedim..Suç benim amcalarım..

Yalnız bir şeye gerçekten şaşırdım ve çok kınadım. Oyuncakların üzerinde o ne öyle afedersiniz çıplak çıplak kadınlar var, yahu yakında en güzelinden internetteki nefes kelimesine bile sansür gelecekken nasıl sansürlememişler o resimleri.(!) Çok ayıp, kınıyorum. 
Ha bir de, bilmediğim bir dil kullanılıyor genellikle. Seslerin gırtlaktan çıktığı değişik bir dil. Öğrenmek için sabırsızlanıyorum.



Yine de zevkliydi.. Hayallerim kırılsa da..

(Wallai kelimelerime çok dikkat ettim.)
Sevgiler.



Davulcuya Dikkat..!


Birkaç gecedir rüyamda ramazan davulcusuyla sohbet ettiğimizi görüyorum. Öyle ilginç ki, normalde üst katta olan odam, girişte sokağın dibindeymiş. Ben derin uykularda uyurken geliyor, yaklaşıyor ve tam pencerenin altında başlıyor davula “dan dandan dan dan” diye vurmaya!
Açıyorum gözlerimi; sonra kapıyorum, uyuyorum ve aynı rüyada birkaç gece geçiyor. Ertesi gece yine ayn şey, sonra yine… Dayanamayıp yine geldiğinde; “Yahu haklısın, anlıyorum da; bütün mahalleyi dolaşman gerekmiyor mu?” diyorum. Adam pencerenin dibinden ayrılmıyor ki! Cevap veriyor:
“Burası merkez. Tüm dünyayı buradan uyandırabilirim.”
**
Gözlerimi açtığımda; –her sabah olduğu gibi- kısa süreli bir “gerçekte miyim-rüyada mı” karmaşası yaşadıktan sonra, adamın cümlesinin esrarını düşünmeye başladım.
Kendimi; uyandırılması gereken koca bir dünyanın tam da bunu başarabilecek noktasında, gerekli araçlara kulaklarını tıkayarak ısrarla uyumaya çalışan tembel gibi hissettim. Israrla benim bulunduğum noktada, benim başımı çatlatarak yapıyor. Bir şey anlatmaya çalışıyor, ama ne?