29 Kasım 2007 Perşembe

Virtus Öldü.

Yaşını doldurmamıştı daha. Kendimi özdeşleştirdiğim, dişi kaplumbağa yavrusu. Hayatıma giren en anlamlı hediyelerden biriydi. Ben de bir güzellik yapıp ona eş almıştım; Achilleus.

Ben gibiydi virtus. Achill'le ilişkilerinde hep ben gibi davranıyordu.

Ölümü sarstı, çok üzüldüm, anlatamam. Bahçede kendisine güzel bir anıt mezar yaptım. Minik beyaz taşlarla, şu dünyada son kez kaplayacağı avuç kadar yeri çevreledim. Ağladım, çok ağladım.

Hayatta bazı şeylerin çok sembolik olduğunu düşünüyorum. Örneğin sevgiliniz bir çiçek alır, siz kavga ettikçe solar ama sevginiz yaşadıkça asla ölmez. Herkes yaşamaz der, o yaşar, ayrılsanız bile. Ne zaman ki içinizde bazı şeyler biter, o da ölür.
Nesneler, canlılar, onlara yüklediğimiz anlamlar sayesinde varlar. Anlam kaybolunca, onlar da kayboluyorlar.

Gilda/Morris (older version)

Morris uyuyordu.

Gilda odaya girdiğinde asimetrik kollar ve bacaklarıyla, savaşta tek elinde bıçak diğer elinde şarap şişesiyle dövüşen, yıkılmış bir şarapçıya bezeyen morris'in düzensiz nefes alış verişlerini ilgiyle dinlemeye koyuldu. Gözlerinin en masum hali kapalı haliydi. Gilda dudaklarında sessiz bir gülümsemeyle morrise öpücük yolladıktan sonra odayı inceledi.

Dağınık yerleştirilmiş kitaplar, dolu kül tablası, karalanmış birkaç kağıt. Üstü lekeli halının üstünde kirli bir bluz ve kırışık bir pantolon. Bilgisayar kapalı. (Gizliliğine hassasiyet gösteren bir adamın bilgisayarı nasıl açık olsun ki). Klavyenin kenarına kül kaçmış ve pek umursanmamış. Raflarda akademik hayattan miras kitaplar. Nihayet sigara paketi, yanında anahtar.

Morris hırıltılı bir nefes alarak arkasını döndü. Gilda onun yüzünü göremiyordu artık. Uyandığında sinirini yatıştırsın diye çay koymayı düşündü ve ses çıkarmamaya çalışarak kapıya hamle yaptı. Fincancı katırlarını ürkütmeden odadan parmak uçlarına basarak çıkarken, Morris'İn cep telefonlarını gördü. Şeytan dürter.

Gilda'nın sol adımı havada kaldı, kararsızlıkla düşünmeye başladı. İçindeki şeytanla mücadele ediyordu. İlk defa morrisin telefonuna dokunma şansı vardı. İlk defa Morris'in sözleri dışında, Morris'le ilgili, hayatındaki diğer kadınlarla ilgili bilimsel bir bilgiye ulaşabilirdi. Kalp atışları hızlanmaya başladı. Morris bundan önce Gilda'nın bilgisayarını sabaha kadar didik didik etmemiş miydi, kendisinin haberi yokken? O da kanıtlara ulaşmak istemiş ve 8 saat durmaksızın özel dosyalarını okumamış mıydı? Üstelik bir şey bulamamış, kucağında bilgisayar, yüzünde utançlı bir kızarıklıkla Gilda'ya teslim etmemiş miydi bilgisayarı? Büyük hayal kırıklığıydı Gilda için. Çok ağlamıştı. Hayatında böyle bir şey düşünmemiş, kimsenin özel eşyalarını didiklememişti. Özel alanlara saygı duyma konusunda hassaslığı gelmiş geçmiş en medeni noktada olmasına rağmen şeytana yenilerek, elini telefona attı Gilda. Büyük ve hınzır bir heyecan dalgası şimdiden yüzüne vurmaya başlamıştı.--

Gilda'yla Morris'in ilişkisi her zaman kötüydü. Birbirlerini kaybetme korkusu hiçbir zaman birbirlerini tam olarak yaşamalarına izin vermemiş, kafalarındaki kimlikleri birbirlerine giydirerek o kimliklere aşık olmuşlardı. Yürütemiyorlar, ama asla vazgeçemiyorlardı. Bu duruma ilk uyanan morris'ti. İlişkinin ilk aylarından itibaren sürekli sorun çıkarıyor, olur olmaz meseleleri sonunda ayrılık cümleleri söylenecek noktaya taşıyordu. Sürekli Gilda'nın kendisini terk edip etmeyeceğini anlamaya çalışıyor, Gilda'yı ilişkiye bağlamak yerine uzaklaştırmaya çalışıyordu. Ona göre her kadın terk ederdi. Gilda bir kadındı, Gilda da terk ederdi. Fakat Gilda'daki öz, onun çözebileceğinden çok daha "fazla"ydı. Bu nedenle hem çılgıncasına güven duyuyor, hem de her fırsatta canını yakarak onu test ediyordu. Her şeyin farkında olmasına rağmen, durduramıyordu kendisini. Gilda piyangodan çıkmış bir ödül gibiydi. Hayatının atışıydı onu tavlamış olmak, ve Gilda ondaki özü de görüyordu. Morris düşünüyordu, kendisini görmeyi başarabilecek kaç kişi tanıyabilirdi bu hayatta?

Gilda odadan çıkarak banyoya gitti, kapıyı sıkıca kapattı. Heyecandan ışığı yakmak aklına bile gelmemişti, telefonun ışığı kendisine yetiyor ve artıyordu. Mesajlar menüsüne girdi önce. Yukarıdan aşağıya tarih sırasıyla diziliydi mesajlar. İsimlere baktı. "gilda, gilda, gilda.." kendisinin attığı mesajları görünce, rahatlar gibi oldu. Eğer o telefonda karşılaşacaklarını önceden bilme fırsatı olsaydı, Gilda bu ilişkiye hiç başlamazdı, ya da kendisini bu kadar kaptırmazdı. Kendisiyle ilgili ciddi sorgulamalara girişeceği, özgüven sorunu yaşayacağı, tehlikeli ve dengesiz bir dönem başlamak üzereydi.

Gilda ilk yabancı kadın adıyla karşılaştı. "Merceu"

Merakla mesajı açtı.

"Hayatım, ben şimdi çıkıyorum, sen arkadaşlarının yanında olacağın için seni aramayacağım. Ama eve geldiğimde seni aramak istiyorum bitanem. Seni seviyorum" SENİ SEVİYORUM!, diye tekrarladı Gilda.

Diğer isim. "Gilmore"

"yaşadığımız sorunları bir kenara bırakıp bu hayatı seninle yaşamak istiyorum. Bunun için elimden geleni yapacağım." !!!

Başka bir kadın. "Suzan""Seni çok özledim. Eve dönmüşsün. Beni ara."

Gilda, hayatının en büyük örsünü kafatasının üstünde hissetti. Kocaman demir ve paslı örs tepeden hızla başına düşmüş, onu banyo seramiklerine yapıştırmıştı. Birkaç sn önce uzayda yer kaplayan bedeni ve ruhu o an hiçbir şey oluverdi. Çizgifilm karakterlerinin aniden puff diye kaybolabilmesini hatırladı, onlardan hiçbir farkı yoktu o an. Sara hastası gibi titreme nöbetine tutuldu. Gözleri yaşa boğuldu, mesajlara devam etmek istemesine rağmen, nefes alamamaya başladığını farketti ve nefesi boğazına düğümlendi. Hiç. Gilda koskoca bir hiç'ti. Sıfır bile bir şeydir, hiç, sadece hiçtir. Gilda, gözleri dolu dolu, nefes alamayan bir HİÇti sadece. Nefes almayı aklına getiremeden, okumaya devam etti. Yaşamdaki tek önceliği, Morris'in; hiçbir zaman bilmediği ve telefon olmasa bilme şansının olmadığı hayatına ilişkin bilgi almaktı. 5 kadar farklı kadından, çeşitli aşk ve sevgi cümleleriyle dolu mesajlar. Arada kendisininkiler. Ama arada. Hepsi aynı tarzda, aşk ve sevgi dolu. Yaşanan bir ilişkinin yaşanma sürecine dair bilgiler taşıyan mesajlar… Bir tane mesaj vardı ki, Gilda o mesajı okumamış olsaydı, bir daha nefes alamayabilirdi. Aklına gelmiyordu nefes almak. Ama bu diğerlerinden farklıydı. Farklı bir paylaşımdan haber veriyordu.Morris'in cüret etmeyeceğini sandığı bir alan. "Köprücük kemiğimde nefesini hissetmek istiyorum.."

Bacakları atın tek ve en önemli hazinesidir. Atlar eğer bacaklarından yaralanırlarsa, atın ölüm kararının verilmesine kadar gidebilecek bir süreç başlar. Atın dizi; uyuşturma malzemeleri kullanılamayan özel bir bölgedir ve buraya işlem yapılırken at tüm acıyı canlı canlı hisseder. Derisi soyulurken, dikiş atılırken, kurşun yemişse kurşunu çıkarırken, at acıdan neredeyse bir insan gibi ağlar. Bunun için operasyon sırasında at bacağındaki acıyı hissetmesin diye, özel, minyatür bir mengeneyle atın bir kulağı sıkıştırılmaya başlanır. Kulağının acısına odaklanan at, bacağın acısını hissedemez hale gelir. At ayağının sakat olduğunu fark etmez. Bu önemlidir.

Gilda, bu son mesajla birlikte nefes almaya başladı. Bu sonuncusu öyle büyük, öyle beklenmedik bir mesajdı ki, diğerlerinin acısını unutup, kalakaldı. Morris'e gelen bu mesaj, Gilda'nın kulağını sıkıştırmış, ezmiş, parçalamıştı. Geçirdikleri 3 aylık ayrılık süreci boyunca ara ara görüşmüşler, barışmışlar ve tekrar ayrılmışlardı. Morris, Gilda'nın hayatından çıkmasıyla oluşan boşlukta tutunacak bir dal arıyor olabilirdi ve Gilda bunu kabul etmeyecek kadar gaddar da değildi. Kendisi kimseye yaklaşamamış olsa da, Morris nihayetinde ilkel bir erkekti, bunu kabullenebilirdi. Ama sex, her şeyi değiştirir. Başka bir beden, bir kadın bedeni, ve o kadın bedenine duyulan özlemle gerçekleştirilen kutsal tapınma eylemi. Kadının titremesiyle son bulan, neslin devamı için seçilen kadına gurur yaşatan, erkeğin boşalması. Bunun için o kadını "ödüllendirmesi".

Kabul edilemez.

20 Kasım 2007 Salı

Bye Bye Hepiniz..

Bye bye love
Bye bye happiness
Hello loneliness
I think I'm-a gonna cry-y
Bye bye love, bye bye sweet caress
Hello emptiness
I feel like I could di-ie
Bye bye my love goodby-eye
There goes my baby with-a someone new
She sure looks happy, I sure am blue
She was my baby till he stepped in
Goodbye to romance that might have been
Bye bye loveBye bye happiness
Hello lonelinessI think I'm-a gonna cry-y
Bye bye love, bye bye sweet caress
Hello emptiness
I feel like I could di-ie
Bye bye my love goodby-eye
I'm-a through with romance
I'm a-through with love
I'm through with a-countin' the stars above
And here's the reason that I'm so free
My lovin' baby is through with me
Bye bye loveBye bye happiness
Hello loneliness
I think I'm-a gonna cry-y
Bye bye love, bye bye sweet caress
Hello emptinessI feel like I could di-ie

Bye bye my love goodby-eye
Bye bye my love goodby-eye
Bye bye my love goodby-eye
Bye bye my love goodby-eye

19 Kasım 2007 Pazartesi

Sıfırlanan Hayat

Herşeyi sıfırlamak elimde mi?

işimi değiştirebilirim,
evimi değiştirebilirim,
arkadaşlarımı, yaşadığım şehri..
Bunu yapabilirim.

Ama anılarımı sıfırlayamıyorum.

Ölsem diyorum, bazen.
Varlığım ne ki, yokluğum ne olsun.

--
Kendime not: Birşey nasıl başlarsa öyle devam eder.

9 Kasım 2007 Cuma

Hamiş: Yarın Doğum günüm.
Gülse dün akşam yine girdi rüyama.
Kocaman gözlerine kocaman makyaj yapmıştı. Yine birşeyler anlatıyordu heyecanlı heyecanlı. Bu kadın beni öldürecek.
Rahat bırak beni Gülse.

8 Kasım 2007 Perşembe

Gülse Birsel.
Dün geceki rüya konuğum Gülse’ydi. Bizim evin mutfağındaydık sanki, değişik komik şeyler anlatıyordu ve beni güldürüyordu. 3-4 kişiydik. Gülse bana bakıyor, nasıl biri olduğumu anlamaya çalışıyordu. Ben de hafif tebessümle onu dinliyordum ve nasıl biri olduğuma ilişkin bir ipucu vermiyordum. Sonra bir şey söyledi ve ben bir espri patlattım. Gülse yerlere yattı ve bu defa sadece benimle ilgilenmeye başladı.
Yasemin adlı bir karakteri canlandıracakmış tv’de yeni bir dizide. Hamile bir kız olan yasemin hakkında konuşmak istiyordu sürekli. Ben başka şeylerden bahsederken konuyu yasemin karakterine getiriyor ve görüşlerimi alıp karakteri şekillendirmeye çalışıyordu. Bundan sıkıldım ve onu yüzledim. “-Yasemin karakterini çok iyi oynamak istiyorsun, değil mi?”
Biraz utandı ve tüm o şirinliğiyle “-evet” dedi. “yasemin eksiksiz olmalı..bu yüzden ondan bahsetsek..?”
Biraz pofurdayarak, biraz da gülerek Yasemin hakkındaki fikirlerimi almasına izin verdim.
--
Gülse çok tatlı, zeki bir kadın. Akşam hakikaten beni güldürdü ve tebessümle uyanmamı sağladı, kendisine teşekkür ediyorum.

7 Kasım 2007 Çarşamba

Daha önce gördüğüm rüyaları tekrar görmeye bayılıyorum. Dün akşam uzun zamandır rüyalarımda görüşemediğimiz canım ciğerim bir arkadaşımla karşılaştım. Adı seçil. Çocukluğumda da zaman zaman birlikte rüya serüvenlerimiz olmuştur kendisiyle. Bir nevi çocukluk arkadaşım. Çok iyi anlaştığımız için birbirimizin rüyasına girmeyi tercih ediyoruz.
Dün akşam daha önce birlikte atlattığımız bir serüveni tekrar yaşamak istemişiz ki, kendimi o heyecanlı rüyanın içinde buluverdim.
Etraf zombilerle dolu. Bir kapı var, açılması için gizemi çözmemiz gerekiyor. Etrafta bizim gibi gizemi çözmeye çalışan insanlar var. Mümkün olduğunca hızlı olmak zorundayız.
Seçil’le sarılıp aynı rüyada buluşabildiğimiz için çok sevindik. İkimiz de bunu daha önce gördüğümüzü biliyorduk. O yüzden eskisi gibi hızla davranıp kapıyı açmalıydık.
Adams ailesinin olduğu hissini yaratan kapıyı çaldık. Ürkütücü bir sesle çaldı. Ardından dış ses bize bilmece tekerlemeyi söylerken ben –daha önce çözmüş olduğum için- hemen demirlerin kalkmasını bekleyip ilerideki odaya girdim. Odayı talan ettim ve baltayı buldum. Baltayı kapıp diğer odaya fırladım. Orada kafes içinde bir güvercin vardı. Güvercinin kafesten çıkıp, baltayla oyuk açtığım tahta duvardan uçması gerektiğini hatırlıyordum ama kafesten nasıl çıkardığımı bir türlü hatırlayamıyordum. Canım sıkılmıştı, başkaları da yaklaşıyordu. Seçil bağırdı:
“-kapının dışındaki küçük kutuyu patlat!”
Tomb raider daki minik kutulardan biriydi karşımdaki. Hemen baltayla onu da patlattım. Kafesteki kuş şişti, şişti, kafesin demirleri pof diye patlayıverdi. Bizim güvercin tahta duvardaki oyuktan gökyüzüne havalandığında, görevim tamamlanmış olduğu için sevinçten zıplamaya başladım. Seçilin hemen yanıma gelmesi gerekiyordu. O da koşarak geldi ve bize esas kapı açıldı, sonra başka kimsenin girmemesi için kapandı.
--
Rüyaya hükmetme olayına bayılıyorum. Benim rüya evrenimde gücümün sınırları, warcrafttaki büyücüleri kat kat aşıyor. Belki de bu yüzden oyunlar çok fazla kesmiyor beni. Yoğunlaştığımda elimin tek hareketiyle nesneleri hareket ettirebiliyor, görünmez güç kalkanları oluşturabiliyor, yaklaşmakta olan her türlü şeyi dokunmadan durdurabiliyor ve gerektiğinde uçabiliyorum. İnsanlar yaratıldığında, henüz saf halimizdeyken böyle özelliklerimizin olduğuna inanıyorum. Bu özelliklerimizi keşfedemeden hırslar ve kötü duygularla kirlendik ve bu saf güçlerimizi geliştiremeden kaybettik. Dünyanın çeşitli yerlerinde hayatlarını aydınlanmaya vermiş çeşitli insanların bize inanılmaz gelen hikayelerini duyduğumuzda hissettiğimiz hayranlık duygusu da buradan geliyor. Aslında mümkün güçler olduğunu biliyoruz, fakat sonradan öğrenilmişlik bize bunun mümkün olmadığı gerçeğini dayatıyor. Biz de üzerinde durmuyoruz.
--
Bu yeni kapıdan geçtiğimizde deniz gibi bir şeyle karşılaştık. Etrafta gümüş sörfçüye benzeyen ama hayli şişman hayalet zombiler vardı. Genel olarak eğleniyordum. Bir tanesine su moleküllerinden hayali bir bomba yapıp gönderdim. Ay çok eğlendim. Öyle yüze yüze sabah oldu, zombilerle günü ağarttık…

E şimdi selen naapsın oyunu, filmi, atraksiyonu… Kendi egemenliğinde realtime oyunları “yaşıyor” zaten

2 Kasım 2007 Cuma

Rüyamda 2 güvercin ve bir serçe gördüm. bizim evin içine girmişler. Başlarda yakalamaya çalışıyorum gelmiyorlardı. Sonraları baktım güvercinin biri kaçmıyor, elime aldım, güzel güzel sevdim. Farkettim ki güvercin hamileymiş.
Serçe de uçup durdu. Salonumuzun köşesini kendilerine yuva ilan etmişler. Anneme diyorum ki, benim içine ojelerimi koydğum minik sepeti bu güvercinler ve yavruları için hazırlayalım. Annem de onaylıyor, çok mutlu oluyorum.