13 Şubat 2007 Salı

Edebi Rüya [Cenap Şahabettin] [ArşivOxy]

Neden?

Dün akşam beynimin yine nerden uydurduğunu bilmediğim bir rüya gördüm. Hani öncekiler tamam da..bu sefer?

Rüyamda, aydınlık bir sokaktayım. Elimde dizüstü bilgisayar çantası var, ama içinde bilgisayarım yok, yazılar, defterler var. Daha önce yazdığım tüm yazıları (blogdakiler dahil) toparlamışım. Gerçek hayatta şuan Amerika’da öğrenim gören bir arkadaşımı, Gökçeyi görüyorum. Hazırlanmışız, birlikte bir yere gideceğiz. O da eline kendi geçmişini almış, yürümeye başlıyoruz.

Genişçe bir apartmana giriyoruz. Giriş katında kapısı kilitli olmayan bir daireye yaklaşıyoruz. Heyecanlıyız. Ben başımı içeri uzatıp 45-50 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kır saçlı entel adama bakıp “Cenap..Şahabbettin??” diyorum. Adamın cenap şahabettin olduğunu düşünüyorum, çünkü biz onunla konuşmaya gelmişiz. Genç girişimciler gibi mutlu, umut doluyuz. Oraya gelmiş olmak bile başarı, kim bulur ki Cenap Şahabettini? Biz bulduk, mutluyuz, gururluyuz.
Adam gelin şeklinde bir işaret yapıyor ve içeri girip onu takip ediyoruz.

Salon diyebileceğim genişçe alan daha çok bir gazete ya da yayınevi havasında. Kulağa baskı makinesinin seri çalışma sesi geliyor. Bu insanlar az, ve kesinlikle çok bilgili işler çıkarıyorlar. İçeri girmemizi işaret eden adam esas olarak bizimle pek ilgilenmiyor. Ben söze başlama gereği hissediyorum:
“-Biz de edebiyatla ilgileniy..”
“-Ben cenap şahabettin değilim” diyor ters ters. Laf ağzıma tıkılıyor.

Oturup beklemeye başlıyoruz. Biz Cenap için gelmişiz. Üstad için. Bekleriz. Başka bir masada çalışan bir kadın, kendisinden daha altta çalışan bir kadını paylıyor. Sıkılmaya başlıyoruz.

Derken birden aynı anda ayağa kalkıp Cenap Şahabettin’in odasına giriyoruz. Yüzünü göremedim. Ama yanındaydım. Heyecandan konuşamıyorduk. Ben çantamı açtım, yazıları çıkarmak için, ama bir anda onun yanında kendimi çok ufak hissettim. Koskocaaa Cenap Şahabettin’e bu uyduruk yazıları mı gösterecektim? Yanımda Gökçe, yüreklerimiz heyecan ve saygıyla çarpar harle, durup duruyoruz. O bizi anlıyor. genç edebiyatçıların hevesini kırmamak için terslemeden, ama şımarmayalım diye de gülümsemeden bizden eylem bekliyor. Bir de daldık ya adamın odasına. Ayıp yahu.

Yine alarm çaldı ve uyandım.

Şuan düşünüyorum. Evet, en son Lise yıllarımda bir-iki şiirini okuduğum Cenap Şahabettin’i neden rüyamda bu kadar önemsiyorum? Neden görüyorum. Neden bayıldığım başka edebiyatçılar değil de Cenap..?

Konsepte uygun olsun, güzel bir şiir ve bol soru işaretiyle yazımı bitiriyorum:

Senin İçin
Sesin işler gibi bir şûh kanat gamlarıma

Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş

Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş

Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma.

(...)

Çehremi varsın o solgun seneler soldursun

Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam

Gençliğin böyle benimken kocamam hiç kocamam

Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun

Cenab Şahabettin

12 Şubat 2007 Pazartesi



  • Kendimi “ayıp olmasın” diye yeni yıl yazısı yazarken bulmuş gibi hissediyorum. Ama herkesin yılını iyi dileklerle kutlayışım tamamıyla içtendir. İyi yıllar!

  • Batıl inançları olmayan biri olarak kendimle övündüğüm halde yeni yıla nasıl girerseniz öyle süreceğine çok inanıyorum. Yeni yıla aile kavramını düşünerek ve sorgulayarak girdiğim için, bütün bir yıl boyunca çok evcimen olacağımı hissediyorum. Zaten sıklıkla gece bira içerek yüksek müzikte kaybolmaktan ziyade –ki bazen gerekliliğini çok çok hissederim ama- evde küçük mutfağımızdaki küçük masa etrafında tek elim kurabiyede tek elim çayda muhabbet etmek tercih listemin çok daha başında. Dışarının (gece hayatı) insanı özgür kılmaya yardımcı olacağını savunan yaygın görüşün aksine, 2007’de genel olarak evimde özgürleşmeyi planlıyorum. Şöyle altyapılandırdım:

  • İnsan köktenci olmadığı sürece gelişir. Köktenci olmaktan kastım şudur; her gece bira ya da tam aksi her gece çay içmek insana iyi gelmez. Aynı ortamda, belli bir rutini izlemek, çok yaratıcı değildir. Ve özgür düşüncelere götürmez.


  • Değişiklikler insanları, içine girdikleri kısır düşünce dairelerinden kurtarmak için iyidir. Bu nedenle rutin kırılmalıdır. Davranışlarda aşılan rutin kişiyi değişik ve kimi zaman belirsiz düşüncelere itebilir. Kişi bu değişiklikte gerçek anlamlı düşünceyi cımbızla seçip çıkarmakla yükümlüdür. Özgürlük istiyorsa. Düşünmek her surette iyidir.



  • Ben de düşünüyorum.






  • Ya bir de, kendimden sıkıntılıyım. Yurt dışında okuyan yeğenlerime Türkçeleri gelişsin diye yılbaşında kitap hediye etmek istedim. Bu kitabı birine, aynı seriden başka bir kitabı diğerine aldım ki, gözüme uzuun zamandır okumayı istediğim o kitap takıldı. Hatta zamanında okumadığım halde çeşitli alıntılar yapmıştım kendisinden. Kitabın adı “Zorba the Greek” Nikos Kazancakis. Can yayınlarında Türkçesi mevcut..(benim aldığım). Ama okuyamamaktan muzdaripim. Mutlulukla ve sevinçle kitaplar alıp alıp, “okumak için doğru zamanı” bekliyorum! Anlamadım ki kafam mı çok dolu, çok mu derdim var, yoksa tembel miyim??


Hala bekliyorum!

5 Şubat 2007 Pazartesi




İlginç rüyalar yeniden baş göstermeye başladı. Sanırım yılın bazı zamanlarında dünyanın manyetik alanında bir takım değişiklikler oluyor ve insanın bulunduğu evrenle ilgili kuantum düzeyinde sapmalara neden oluyor. Bu da zaman zaman bilinç akışımızda farklı düzeylere kapılar açılmasını sağlıyor.

Şehrin içine yapılan genişçe yeşil parklardan birindeyim. Orada Günümüze kadar varlığını sürdüren bir kabile varmış.. Bir ritüelleri varmış, 4 yılda bir yapılan. Herkesi kutsamak gibi. Ama dünyanın insanları hızla kirletmesinden olsa gerek savunma için geçen sene yapmışlar, bu sene de yapıyorlar.

Ben onlardan biri değilim elbet, ama sanki onlarla yaşamışım bir dönem. (belki zaman zaman astral bedenimle gidiyorumdur J) Bu yüzden ben de ayin için orada hazır bulunuyorum.. Küçük çocuklardan birini kucağıma alıyorum. Tanıyormuşum zaten. Kucağımda olduğu için mutlu oluyor. Berikiler paçamda zıplaşıyorlar.
Ayin çoktan başlamış. Bilmediğim bir dilde konuşmalar oluyor. Herkes daire olmuş. Ama kaskatı durulan bir ciddiyetten eser yok. Bütün ayin sırasında insanlar dolaşabiliyor, dairenin çok dışına çıkmadığı sürece, etraf izlenebiliyor. Bu sırada aydınlığı, temiz havayı ve yemyeşil çimenleri izleyebiliyorsunuz. Binlerce yıllık bir gelenek, 2007’de yaşamaya devam ediyor, yaşatanlar arasında. İyi ve kötü ruh da onlar sayesinde yaşıyor, ihtiyacımız olan.

Ayinin sonlarına yaklaşıldığında (biz hafif tepelik bir yerdeymişiz) siyah spiral şeklinde dönerek bana yaklaşan bir hava görüyorum. “Bu ne” demeye kalmadan kıpırdamamam ve korkmadan olacakları beklememi işaret ediyorlar. Sanki o sınayıcı kötü ruhmuş. Ilıkça yüzüme çarpıyor ve gidiyor. Ardından bu defa daha büyük spiral siyah hava tabakası geliyor. Kucağımdan çocuğu indirmek istiyorum , ona zarar gelmesin diye. Ama “bırakma, gerek yok” diyorlar. Ben de daha çok sarılıyorum. Tekrar üzerimizden ılık bir rüzgar esiyor, geçiyor.

Sınavı -ve kutsanmayı- başarıyla geçiyorum. Hafifliyorum, korunuyorum.


Sonra uyanıyorum.
Beyin rüyada gördükleriyle gerçekte yaşadıkları arasındaki farkı anlayamıyor, olay anında ikisi de beyinde aynı etkiyi yaratıyor. Gerçekten dünyanın herhangi bir yerinde böyle bir ayine katıldığım düşüncesiyle mutlu ve mesut, yeni rüyalar görmek üzere gözlerimi kapıyorum.


resim 1 kaynak: http://www.australienshop.at/aboriginal/B_19.jpg
resim 2 kaynak: http://www.ezthemes.com/previews/i/indianfcdt.jpg