19 Mayıs 2011 Perşembe

Yılmaz Özdil 19 Mayıs 2011

19 Mayıs


- Yav bırak Mustafa abi yaa, sen mi kurtarıcan memleketi Allah aşkına!

- Ama işgal zırhlıları...

- Boşver şimdi sen işgal zırhlılarını filan... Gün gelir, memleketin malını mülkünü tapusuyla İngiliz’e satar bunlar.

- Yok canım!

- Yeminle söylüyorum, İngiliz vatandaşı bakan bile getirip koyarlarsa şaşma.

- Ama ahval ve şerait...

- Güzel abim yaranamazsın... Bak şimdi binicez bu dandik gemiye, taaa Samsun’a gidicez, savaş, boğuş, kendimizi paralayacağız, diyelim becerdik, devrim mevrim, anlata anlata dilinde tüy bitecek, sonra sen kahırdan ölücen, önce biraz ağlıycaklar, sonra gene "Son Osmanlı Padişahı" diye pankart açacaklar, mezarında dönücen.

- Saltanat kalsın diyosun yani...

- Alışmadık kıçta don durmaz abi, egemenlik megemenlik vereceğine, iki çuval kömür ver, daha iyi... Aha buraya yazıyorum, açlıktan nefesleri kokarken padişahlarına saltanat uçakları alırlar, bu gemiyi de jilet yaparlar, söylemedi deme.

- Efkárlandım be...

- Yakma o cigarayı gözünü seveyim, yarın öbür gün belgesel yaparlar, keş gibi gösterirler seni haberin olsun.

- Hal çaresi nedir peki?

- Al padişahın kızını, yırtalım.

- Millet ne olacak?

- Onlar da ulemaya sorsun artık ne olacaklarını, bize ne, kendi düşen ağlamaz.

- Laik olmasınlar mı, birey olmasınlar mı, kendi lisanları olmasın mı, şıhlara şeyhlere mi bırakalım kaderlerini?

- Bak ne güzel söylüyorsun, kader der geçerler, takalım takkemizi bakalım dalgamıza, iş çıkarma başımıza...

- İyi de, yazık olmaz mı?

- Asıl bu yaptığını yaparsan yazık olur... Bazıları sana inanacak, etkilenecek, senin fikirlerini yaşatmaya kalkacak, hayatları kayacak, evleri basılacak, içeri tıkılacaklar, kimine saçını örtmediği için fahişe diyecekler, kimine milletin malını Arap’a satmayın dediği için komünist diyecekler, kimine Ne Mutlu Türküm Diyene dediği için faşist diyecekler, darbeci diyecekler... Yorma ahaliyi, kula kulluk edelim, rahat edelim.

- Yok arkadaş, ben bi deniycem.

- E sen bilirsin.

10 Mayıs 2011 Salı

Günlerden Zaman * Ölüm

Günler çok hızlı geçiyor bu aralar. Bir kitap alıyorum elime, okumaya başlıyorum. Her satırda “hülyalara dalmak” gibi bir huyum asla yoktur, hatta  iddalı derecede hızlı okurum…lakin, birkaç sayfa geçmeden saatler geçiyor ve kendimi uyurken buluyorum.


Malum, fotoğrafçıyım. Hamileler südyoya geliyor, konsept çekimler için. Başlıyoruz çekmeye. Kurdeleler, oyuncaklar… daha on dakika olmadan “sizce yeterli mi Selen Hanım?” diye soruyor hamile. Bir bakıyorum, bir buçuk saat olmuş. Şaşırıp kalıyorum. Makineye bakıyorum, onlarca değişik fotoğraf çekmişim…
Günün stresini atmak için sevdiğim arkadaşımla görüşüyorum. Başlıyor sohbet, ve yardımcısı alkol. Tam bardağı yeni yarıladım derken, garson geliyor: “Bu akşam 12de kapatıyoruz, maalesef..”  Şaşkınlıkla bakıyorum karşı tarafa. Gülerek “Kaçıncı yarım bu J” diyor..

Günler, saatler, dakikalar ve saniyeler… çok hızlı geçiyor bu aralar. Zihnim fazla ağırdan alıyor, ya da farkına varmadan ağırdan alsın diye elimden geleni yapıyorum.

Şimdilik işe yaramıyor.

Bir de, bugün bir cenazeye gittim.  Mezarlığın girişindeki büyük mermer taşların en dikkat çekici noktasında “Her fani, ölümü tadacaktır” yazıyordu.

Önceden bir şekilde tüylerimi diken diken eden cümle, bu defa içime huzur verdi.
Ölüm bir şekilde lezzetli ve faydalı olmalı.

Yoksa neden hayatı çiğnemek zorunda kalalım ki?

8 Mayıs 2011 Pazar

Mask


Mask
Originally uploaded by Selen Photography