30 Mart 2008 Pazar

Hız...

Hız hazzıyla doğar insan. İbre yükselirken gaz pedalına kilitlenen bacağın damarları şişer. Kaslar gerilir. Vücut destek almak istercesine koltuğa yaslanır. Emniyet kemerinin takılmaması aptallıktır, lakin heyecanı artırır. Göğüs uçları tavana bakıyordur.
Dil, dudağın üzerinde kalmış alkolü nazikçe alır. Yüze pis bir gülümseme gelir. Artık tek bir şerit seçiliyordur. Yol boşsa partner kontrol edilir, mimiklerinden adrenalin seviyesi ölçülür. Kafi olmadığına kanaat getirilirse gaz kelebeği 90 derece açıya sabitlenir. Varsa turbo ateşlenir, tercihen NOSlanır. 30 saniye için Tanrı olunur.
Beyinde yüksekses tınısı.
Eşlik edilesi şarkı.


Dün hiç yok gibi
Uzak, kasımdan soğuk gibi
Kar yağıyordu yalnızdım
Savaşlar cepheler
Sonra sen geldin
Arasından sislerin
Büyük yakaların vardı
Gösterişliydin
Dedin ki "ben romeo
Gerçek aşkın savaşçısı
Yalnızlık bitti
Sil gözyaşlarını"

25 Mart 2008 Salı

Otobüste yolculuk yapıyordum. Derinimde şehir değiştirmenin tuhaf sıkıntısı. Ne zaman yola çıksam hava bulutlanır, kara bulutlar kaplar gökyüzünü. İçim sıkıntılanır ya da içimdeki sıkıntı örter güneşi.
Düşünüyordum. Gözüm dağlarda, tepelerde… renk değişimlerinde. Gri yollarda. Her şey gri.
Başımı cama yaslamışım. Uyumak üzereyim. Gözlerimi biraz kaldırınca yukarı, onları gördüm.

Yine rengarenktiler. Dev cüsselerine göre küçük kanatları vardı. Pek çoktular. Bir tanesinin derisi gökkuşağıdandı. Bir diğeri kahverengi, sarı yaldızlı. Zırhları parıl parıl parlıyor, burunlarındaki gümüş delikler göz alıyordu. Denizatı gibi kıvrılmıştı vücutları. Havada yüzüyordular. Windows xp klasik arkaplan temasının önünde uçuyor gibiydiler. Sanki savaştan çıkılmış gibi hafif bir duman, yerlerde yanmış barut siyahları göze çarpıyordu. Az ileride fantezi bir deniz vardı. Onları gördüm. Onlar beni gördü. Heyecanlandım. Mutlu oldum.
Dalmış olduğumu fark ettim. Ama bunu mutlaka resmetmeliydim. Henüz uyanmamış, geçiş yapmamıştım. Elime bir aydınger aldım, ve renkli boya kalemleri. Cama yapıştırdığım aydıngerin üzerine, kopyalar gibi çizmeye başladım o şahane canlıları. Hareket ettiklerinde benim de çizgilerim bozuluyordu, yine de kabataslak boyayabildim kağıdı. Bir an önce uyanmak ve elimdekileri göstermek istiyordum birilerine. Belki tekrar bulabilir, yakalayabilirdim bir tanesini, ve konuşabilirdim belki, şansım yaver giderse.

Uyandım. Elimde boyalı kağıdım. İner inmez onu buldum. Peşinden koştum.

“Dinle, elimde ejderhalara ilişkin inanılmaz bilgiler var. Onları sınıflandırabilir miyiz?”
“Dragonlar, çok eski çağlara aittir” dedi. “Senin gördüklerini inceleyebiliriz. Kap kahveleri, ofisimde bekliyorum” .

Merakla ofise uçtum, elimde süte kahvelerle..

21 Mart 2008 Cuma


“Anlamı kavranan her şey doğrudur”
O.Wilde

25 yaşında, 45 yaşındaki bir kadın kadar dırdır edebilmeme sebep olan aldatılma tecrübesine sahibim artık. Yeşil Efe’yle kutluyorum.
----

Az önce yazmayı planladığımdan çok daha farklı bir şeyler dökülüyor şuan satırlara. Her sabah olumsuzlukları düşünerek uyanmaya alışmışım, haliyle tam anlamıyla ayılmam zaman alıyor. Bu da insanın hayatının merkezine oturtma hatasında bulunduğu bir konu veya kişiyle ilgiliyse, o olayın/kişinin beraberinde getirdiği tüm negatif yük de tüm ağırlığıyla sizi tabana çekiyor.
---
Süreğen bir bunalım halinde kendisine deli gömleğini yakıştıran pesimist bir kızın, ruhunun derinliklerinde açılan yaralarıyla beslenmiş edebi nitelik taşımaktan öteye geçmeyerek gerçekliğe müdahalesi bulunmayacak bir mektup dökme durumundan, çok daha dinamizm dolu bir keyif haline geçtim. Öyle bir keyif hali ki, insanların bütün enerjileriyle etki alanıma girmesine izin verdiğim için gülümsüyorum. Acı olanları derinlerde beni rahat rahat yaralayabiliyor belki, ama tatlı olanları da tüm ışıltı ve zenginlikleriyle beni özümdeki neşeye boğuyor. Farklı farklı kimliklere boyadığı duvarlarının arkasına geçerek kendini korumaya alan insanların hayatlarındaki mutsuzluk ve boşluğu görebildikten sonra, minimum düzeyde varolması gerekse de örmekten ziyade this is spartaa diyerek tekmelemekten keyif aldığım duvarlarım olmadığı için, bugün çok neşeliyim.

Açık hava, tertemiz oksijen, koklamayı hayal edemediğim nefis ıslak toprak kokusu da beslemiyor değil insanı. Bir de Yeşil Efe.

13 Mart 2008 Perşembe

Neler yapıyorum?

-Patlıcan Musakka.
Kitap olduğu sürece muhteşem yemek yaptıımı idda edebilirim. Ne olursa olsun, can boğazdan gelir.

-AB Projesi
Ağustos'ta Hollanda'ya gitmeyi planlıyorum. Gerekli bağlantıları kurdum, iş biraz keyfe kaldı. O zamana kadar beklediğim bir iş var, olursa gitmeyip kalacağım. Olmazsa direk space.

-Fotoğraf Stüdyosu
Amerika'dan makine sipariş etmiş bir arkadaşımla, ufak bir stüdyo açma projemiz var. Elinde çok iş var, benden yardım istedi. Bu alandan para kazanmayı düşünmediğim için, ilham verici olabilir. Bu arada bu işin olmasa olmazı photoshop'u ayrıntılarıyla öğrenme fırsatım olabilir. Keyif aldığım sürece devam edebileceğim birşey. 2 aya kadar açmayı planladığımız stüdyo için isim arıyoruz.

-Ortaokul, lise ve üniversite arkadaşlarımı topladım. Birkaç jenerasyon bir aradaydık. Çok keyifliydi. Büyüyoruz ama henüz yirmili yaşlarımızın ortasındayız. Herşey için zamanımız, fırsatımız var. Birşeylerin kaybedilmeye başlandığı ve dönüp arkaya bakıldığında "ortada ne var?" telaşına kapılındığı yırtıcı zamanlara daha çook var. Bu süre içinde, fethedilecek bir dünya bekliyor bizi :)

- İnsanın özgürlük duygusu için kendisini bir kişi veya duruma bağlaması fazlasıyla sakat. İki çeşit özgürlük tanımlanır: "-bir kısıtın olmaması" ile elde edilen özgürlük. Negatif özgürlük denir. Bu klasik özgürlük tanımıdır. Kelepçelersiz yaşama durumu. Bir de "-bir ayrıcalık sağlanması" ile elde edilen özgürlük. Pozitif özgürlük. Toplumda normal yaşamanızı engelleyen bir durum için size sağlanan ayrıcalık, diğerleriyle eşit yaşamanızı sağlar ve bu şekilde özgürlüğünüzü kurarsınız. Özürlüler için çalışma kotaları, vs bu gruba girer.
Kafamda bir şekilde bu dünya ile ilgili özgürlük tanımımı, "o kişi" ile birlikte olma durumuyla elde edilebilecek birşey olarak tanımlamışım. Bunun ne kadar saçma olduğunu anlamak, dönüp boşa geçen zamanı görmek, sadece kendime kızmama sebep oluyor.

Herkes kendi toprağına düşmeli. Gübrelendiğini zannederek pislik kokusuna yeteri kadar tahammül ettim. Artık gerçek bakım zamanı.

8 Mart 2008 Cumartesi

Erkeklerin Komik Hamleleri

Walla bugünlerde çok komik şeyler duyuyorum. İnsanların kendilerini akıllı sanmasının hastasıyız.
Olay 1:
Kız ve oğlan, karşılıklı otururlar. Bir ilişki olanaklılığı hakkında konuşmaya başlarlar. Kız aşkından ağlamaya başlar, aldatıldığını düşünüyordur. Daha önce oğlanı yakalamıştır, yeniden oyuna gelmeyi düşünmemektedir.
Oğlan
"-Bana inanman için yapabileceğim birşey var mı?" diye sorar. Kız ağlıyordur. İç çeker.
" Evet var. Mail kutunu görmek istiyorum. Söylediğin gibi, başkalarıyla konuşup konuşmadığını bilmek istiyorum. Sana güvenmek istiyorum"
Oğlan kafasını çevirir, gözleri arabanın kadrajından diğer arabalara, ve binaların arasından zorlama bir ufka dalar gider.
Kız tedirgin olur. Nasıl yorumlayacağını bilemediği bu davranışa karşın, şüphe ağır basar ve gayri ihtiyari sorar:
"Yoksa mail kutunu da mı temizledin?"
"-Mal mıyım..."
Güven duygusu bulmak için şansını zorladığının farkında olmayan kız düşünür: mal mı, tabii ki temizledi.
Oğlan bozulmuş pozunu takınır. Suskunlukla geçen saniyelerden sonra,
"Bitanem, bana güvenmen lazım. Peki, nasıl istersen, al sana şifrem. 1234... Şu anda tüm ipler senin elinde. Bana güvenmen gerektiğini anladın mı artık?"
"..."
Bu hamle kızı şaşırtır. Gözleri bu defa sevinçten ve yapmış olduğu haksızlıktan ötürü utançla karışık mutlulukla dolar. Ne kadar da kötü günler yaşatmıştır güvensizlikle ilgili, ne kadar çok gözyaşı dökmüştür üzüntüsünden. Oysa karşısındaki gerçek aşkıdır. Hep olduğuna inandığı.
Oğlan sözlerine devam eder:
"Fakat prensesim, biz böyle insanlar değiliz. Gel, herşeye sıfırdan başlayalım, o maile girme. En azından bugün girme. Bak, istersen kesinlikle hemen kontrol edebilirsin. Fakat ben derim ki, bugün bakma. Bana güvenebileceğini bilmeni, hissetmeni istiyorum. Sen böylesine güvensiz, kontrolcü değilsin, değil mi bitanem?"
Kızın yüreğinin derinlerine dokunmuştur oğlan bu sözleriyle. Kızın özüne dokunmuştur.
Çok zor da olsa, bakmama kararını alır kız. Nasılsa elindedir şifre, belki de bu güveni hakediyordur oğlan..?
"Peki, peki. Canım acıyor, fakat bakmayacağım. Çünkü sana inandım, doğru. Seni seviyorum"
"Sana aşığım.."
Muhteşem 2 saat geçirirler. Birbirlerinden, gelecekten bahsederler. Umut doludurlar, gözler parlıyordur artık. Aşk doruğa çıkar.
---
Kız eve geldiğinde oğlan daha kendi evine giden yoldadır.
Gerçekten de önce ev işleriyle ilgilenir kız, bilgisayarı açmaz. Dolanır birkaç dakika. Kendisiyle mücadele eder. Ve sonra bilgisayarı açar. Mail sayfasına gider. Şifreyi dener.
"1234..."
"INVALID PASSWORD"
"??!!"
Tekrar dener.
"INVALID PASSWORD"
"INVALID PASSWORD"
"INVALID PASSWORD"
---
Kız, oğlanın neden "..bugün girme en azından.." dediğini anlar:
Kız bugün girmeyecek ve böylece şifrenin yanlış olduğunu anlamayacaktır.
Oğlan eve gidecek ve tüm diğer kadınlarla olan maillerini sildikten sonra, kıza uydurduğu şifreyi gerçek şifre yapacak ve böylece daha sonra belirsiz bir tarihte maile bakan kızın içi rahatlayacaktır.
Hem kız inandırılmış, hem dürüst bir imaj sergilenmiş, hem de diğer kadınları kaybetmeme durumu garantiye alınmış olacaktır. Mükemmel plan.
Oğlan sadece şunu düşünememiştir. Gözü yaşlı kız, kendisini sandığından çok daha fazla tanımakta, neyi ne için yaptığını çok daha net bilmektedir. Maile girmemesi gibi bir durum, gerçekten oğlan hakikaten buna layık olsa saygı duyacağı bir durumdur.
Oğlan kendisini hakikaten fazla akıllı sanmaktadır.
Hikayenin sonunda ne olur?
Kız, oğlan için sonsuza dek ortadan kaybolur.
---
Bu hikayeyi okuyunca, koptum resmen :) Bazı erkekler hakikaten kendilerini nimetten sayıyorlar. Bu yüzden seviyorum şu lafı:
"..geçmişte iyi hizmetleri de olsa, HAİNLER yalnızca İHANETleriyle anılırlar.."

2 Mart 2008 Pazar



3 aydır sağlıkla ilgili sıkıntılar çekiyorum. Fakat doktor gücünü o kadar yadsıyorum ki, çılgın gibi kendi kendimi iyileştirebileceğime odaklanıp, kendime farazi enerjiler veriyorum. Aslında insana kendisini iyi hissettiriyor fakat "acaba olacak mı olmayacak mı" kuşkusu, işe yarayacak bile olsa iyileştirici enerjiyi alıp götürüyor.




Tanıdığım çok güçlü biri var. Hayranlık duyuyorum, vücudundaki bütün ağrılar için "amaaaaan" deyip şen bir kahkaha patlatıyor!




Doktora direncim biraz kırıldı, ilaçları yutmaya başladım. Çakıl çikolata gibi :) Avuç avuç..


---


Kaplumbağalarımı ve onlara olan düşkünlüğümü cümle alem bilir. İşyerinde her gün güneş alabilirlerken, ben ayrılıp zamanımı evde geçirmeye başladığımdan beri çok da aydınlık sayılmayan odamda benimle birlikte ikamet ediyorlar. Doğal olarak, normalde her gün kendileriyle sohbet ederken artık pek edemiyorum, çünkü salonda yaşıyorum resmen. Hal böyle olunca bazen yem vermeyi unuttuğum oluyor.
Geçen gece çok fena rüyalar görüdm, kaplumbağalarımın olduğu. 3 tane akvaryumum varmış, içinde çil çil kaplumbağalar ölüyor. Acısını anlatamam, dayanamıyorum. Öyle stresle uyanıyorum ki rüyadan, gerçek sanıyorum.
Uyandığımda çok ciddi oturup düşündüm. Yemlerini 2 gündür vermiyordum. Ağızları yok, dilleri yok benimle nasıl iletişime geçecekler?
Kaplumbağaların kertenkeleler gibi mistik canlılar olduğunu düşünüyorum. Benimle bir şekilde telepati yoluyla iletişime geçiyorlar ve ortada bir sıkıntı olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Hatırlıyorum, ne zaman sularını değiştirmesem, onları ihmal etsem bu tarz rüyalar görüyorum.

Ben bu yazıyı yazarken üst kattaki işyerinden komik komik kadın sesi geldi. Ablam çok gaza gelmiş olmalı, oysa saat daha 17:52