22 Eylül 2008 Pazartesi

Buy or Sell











Kodlama

İsviçre'deki bir şirketten arayan müşteriye kodlama yapıyorum:

"-(...) -i- for ipod, -V- for vendetta..."

Durum vahim...

17 Eylül 2008 Çarşamba

Odada, dizlerimi karnıma yapıştırmış, uyumaya çalışıyorum. Canavarlar benimle.

Hafif bir ıslıktan, yüksek uğultuya dönüşen rüzgar camları zorlamaya başlıyor. Sessizliğin çıldırtıcı bir sesi var. Kendim, kendime yetmiyorum. Yalnız olmaktan korkmak, yalnız olmadığını bilerek korkmaktan çok daha iyi. Ve şu anda yalnız değilim. Gözlerimi kapamaya korkuyorum.

Sabaha karşı iki. Dehşet bir dolu yağıyor. Pencerelere, duvarlara, zihnime her çarpışı, bir saldırı. Her tanede yüreğim hopluyor, canım yükseliyor da, çıkıverecek oluyor. Onlarca soğuk, buz tanesi, pencerelerimi delmeye çalışıyor. Tiz sesler çıkarıyor her defasında, sanki camı inceltiyor, inceltiyor, delecek. Sırada ben varım. Derimi delecek, kanımı akıtacak. Polisler beni bulduğunda çoktan erimiş ve ortadan kaybolmuş olacak. İz bırakmadan. Temiz ölüm. Ölümden korkuyorum. Ve yaşamaktan daha az değil. Rüzgar sınırlarımı zorluyor.

İnsanların uyanıp balkondaki eşyaları uçmasın diye içeri aldıklarını duyuyorum. Benim balkonumdan da sesler geliyor. Biri var, ya da sandalyeler.. Biraz daha giriyorum yorganın içine. Burnuma kadar çekiyorum. Gözlerim büyüyor, daha çok görüyorum karanlığı. Her yerde gölge kıpırdıyor. Her yerden ses geliyor. Canavarlar benimle.

Yatak sallanıyor, ya da ben titriyorum.

Dolu duruyor. Ben duramıyorum.

12 Eylül 2008 Cuma

Mistreated-Deep Purple

Ive been mistreated, Ive been abused.
Ive been struck downhearted, baby, Ive been confused
cause I know, yes, I know Ive been mistreated.

Since my baby left me Ive been losing my mind, you know I have.
Ive been lonely, Ive been cold.
Ive been looking for a woman to have and hold
cause I know, yes, I know Ive been mistreated.

Since my baby left me Ive been losing, Ive been losing,
Ive been losing my mind, baby baby babe.

Ive been mistreated, Ive been abused.
Ive been looking for a woman, yeh, Ive been confused
cause I know, yes, I know Ive been mistreated,
ooh o-o-oh.Since my baby left me Ive been losing, losing,Ive been losing my mind,
baby baby babe.


Ive been losing my mind.

6 Eylül 2008 Cumartesi

Doğuluyuz, deriniz.

Gelişimin bize getirdiği şey, bir batılı yaşam tarzına sahip olunabileceğini, ve "batılı"nın ne olduğunu öğtermek oldu. İlginç olan, batılı gibi yaşamayı öğrendik, ama, bilgiyi bir "doğulu" gibi işliyoruz. Duygularımızı tutkuyla, bilgiyi en insan öğeleriyle harmanlanmış şekliyle yorumluyoruz. Batının mekanik öğretilerini, kendi kültürel birikimimizle sorguluyoruz, asla sahip olmadıkları.

Duygularımızda sonuna kadar açığız. Sevgi doluyuz. Sevgiye hürmet ediyoruz. Biz, gerçekten SEVİYORUZ.

İnsan olmak, anlamı aramak demek. Değerler anlamı anlamlı kılıyor. Bizim asla yapmayacağımız ihanet algımız, bencilliğimizi diğer insanlar söz konusu olduğunda yok sayabileceğimiz bir kültürel genimiz var. Değerlerimiz var. Ve insan sevgimiz.

Bunlardan feragat edemeyiz. En temel farkımız, bu.

5 Eylül 2008 Cuma

Cevizim, ağacım..

Tazecik yapraklarını genç kız memesi gibi göğe kaldırarak sallayan, rüzgara çiçeklerle ritm tutmayı bana da öğreten ceviz ağacım birkaç gündür havası alınmış balon gibi mahzun. Önce renklerindeki canlılığı teslim etti mevsime, sonra kuşlar terk etti birkaç günlüğüne. Ben ona ihanet etmeyecektim. Biz bize kalmıştık, laflıyorduk yenilerde. Ben anlatırım o titrer, ben anlatırım o dinler… O titrer ben dinlerim, o anlatır ben titrerim. Sohbetimizi kendisine sırnaşan kediler böler olduğunda, sütlü ekmek vermemi fısıldayan da oydu. Gece soluksuz uyandığımda beni sakinleştiren de.

Bu sabahın erkeninde balkona çıkıp laflayalım diyordum, kuruması için astığım çamaşırların arasından geçtim, sigaramı alıp kapıyı açtım.
Kuşları gördüm. Geri gelmişler.

“çıt çıt, çıt, çıt çıt çıt”

Yapraklar her çıtlamada dökülüyor, zayıflıyordu can yoldaşım.Vücudu kemiklerine yapışmış gibiydi şimdi cevizim, ağacım… Dayanamadım seslere, damlalar hücum etmek üzereydi gözlerime. Aylarca kendisine ötüşleriyle methiyeler düzen kuşlardı onlar, ölü yiyicilere kanmış olamazdı ağacım.

İhanete uğramış gibiydim. Çok sevdiğim birini hiç beklemezken kaybetmiş gibi.
İzledim, izledim… Dakikalarca. Ondakikalarca…

Ve, garip bir duyguya sarıp sarmaladı beni. Sanki kuşlar acı vermiyor, rahatlatıyorlardı onu. Ne hışırdıyor, ne ters bir tepki veriyordu. Sedyeye uzanmıştı, her şeyin iyi olacağı, metanetli durması öğütlenmiş bir çocuk gibi gözlerini kapamış, nefes almadan bekliyordu. Kuşlar leş yiyici olmaktan uzaktı –ne kadar zalim olabiliyorum, bazen- son görevini sağduyuyla yapan ailesi gibiydi kuşlar... Büyük bir aileydi onlar. Doğa ananın çocukları. Geçirmesi gereken değişim için hazırlıyorlardı onu. Hava soğuyacaktı, kış gelecekti. Karda buzda yaşamaya, var olmaya devam edebilmesi için saklayabildiği kadar yaşam saklaması gerekiyordu dallarında. Benim hışırtısını bencillikle kendime saklamak istediğim yaprakları onu zayıflatacaktı eğer onlardan kurtulmazsa. Artık mevsimler hızlı geliyor. Ve kuşlar sadece yardım ediyor.

Bilemedim ki her mevsimde öldürüp her mevsimde yeniden hayat veren doğa, hiçbir canlıyı yalnız bırakmaz bu kayboluşlarda…

Sigaramı bitirdim, kurumuş çamaşırları topladım, gerisin geriye ıslak gözlerimi silmeye, eve girdim.