24 Ekim 2008 Cuma

Bugün güzel bir gün…

İşe gelirken bindiğim otobüste ayakta kalmış olmama hiç sinirlenmedim. Onun yerine karum’un bahçe sulama fıskiyelerini görüp ışığın bu soğuk havada bile kırılıp gökkuşağı oluşturuyor olmasından mutlu oldum.


Mp3 çalar yerine telefonumun kullandığım radyosu aniden telefonun tüm şarjıyla birlikte kapandığında hiç bozulmadım. Onun yerine yan tarafta oturan okula giden çocuğun dizlerinin üstündeki kitaba ritm tutan ellerini parmaklarını izledim ve o sırada dinlediği müziği hayal ettim.

Gökyüzüne baktım otobüsün nefessiz pencerelerinden, günü düşündüm. Bir yalvarış bekliyorum, doğru. Haksızlığa uğradığına inanan her insan gibi, o günü bekliyorum. O günde güçlü ve metanetli durabilmek için bugün güçlü ve metanetli olmam gerekiyor gibi. Kendisi hiçbir zaman işe yaramadı. Varken tutunduğum gerçek hayallerimdi, bana hissettirdikleri. Yokken de hayaleti miras kaldı, yine kafamın içi. Ben onu hep kafamın içinde yaşamışım, ya da sadece kendimi.

“direnmenin anlamı yok, çünkü buna gerek yok” dedi iş görüşmek için gittiğim yerdeki adam, kahve falıma bakarken. Abzürd çakışmalar bunlar. Ne ara karşımda medyum kesildi anlamadım. Ama nokta atışı yaptı hep. Ben de direnmedim, inandım.

22 Ekim 2008 Çarşamba

Ya Allah, Bismillah, Allah'ım Kek Ver

21 Ekim 2008 Salı

"Adolphe"; Benjamin Constant (sy.84)

"o zamana kadar onun var olmasına ve kim olduğunu kendisine söylemesine kadınlar
yardım etmiştir."

16 Ekim 2008 Perşembe

Ahkam

Korku sinemasının psikanalitiği (yanda bir yerde linki var) kitabı beni psikanalizden soğuttu. Ayrıca eskiden korku filmi izlerken ne güzel korkuyordum. Şimdi o da geçti, beynimde diyaloglar oluşuveriyor: “o tabutu oraya koyduğuna göre ey yönetmen, şimdi sen benim bilinçdışımdaki hedeye oynuyorsun. Anlıyorum. Peki o kapı? Çocukluk döneminde genital organların keşfine denk gelen ve açıldığında cinselliğin getirdiği tüm kötülüğü simgeleyen o kapı? Hmm..”

Osya ben sinemanın düşsel olarak işlevini yerine getirmesini ve hiçbir mana-anlam sorgulamasına girmeden, kendimi dönüştürülmüş şekilde bulduğum kurgu aracılığıyla arzularımı doyurmasını istiyorum. Budur. Freudyan oldu ama.. napayım.

Atlas Deneyi -Denedik elektrikler kesildi.

Ah şarap.

Hala dünyanın karadelik tarafından yutulmasıyla, işe giderken önüme aniden açılacak zaman portallarını bekliyorum. Bir ay oldu, daha henüz tık yok. Neyse..

Bir de elektrikler kesilip duruyor ya.. Bizi mi kandırıyorlar nedir..

15 Ekim 2008 Çarşamba

Akhilleus ve Kaplumbağa

İki avuç içi kadar tabir edebileceğim yerde, akvaryumda yaşayan kaplumbağalarımın karakteristik özelliklere sahip olması beni her geçen gün daha da şaşırtıyor. Akhilleus bir bucuk yaşında artık. Geçen sene işyerimde kaybolmuş ve 2 hafta sonra kabloların arasında ortaya çıkmıştı. Aç susuz geçirdiği günlerde inatla yaşamaya direnmesi, yaşam mekanizmasının ve asabi yapısının ölüm karşısında aldığı inatçı duruşun bir göstergesiydi. Çok güçlüydü.

Sıkılmasın diye yanına zaman zaman başka yavrular aldım (Paris, Kibele, Athena) ve hepsini doğal seleksiyon sürecinde kaybettim. En son İnsula katıldı yanına.

Akhilleus, zamanında geçirdiği travmanın da etkisiyle sanıyorum, yem gökten yağmaya başladığında, insulayı kenarlara itip bütün yemleri kendisi yerdi. Ama ciddi ciddi, fiziksel irilik avantajını da kullanarak ite kaka tek bir yem bile bırakmazdı. İlk başlarda gülüp geçiyordum, doğal ortamlarında nasılsa dengelerini bulurlar diyordum, fakat aradan geçen aylarda Akhilleus serpilmeye devam etmesine rağmen insulanın gelişemeyişi dikkatimi çekip rahatsız etmeye başlamıştı beni. Henüz harekete geçmemiştim.

Bir gün yine yem zamanları geldi ve yeteri miktarda verdim, tam arkamı dönüp uzaklaşmak üzereydim ki, inanamadığım bir sahneyle karşılaştım. Akhilleus yemlere hırsla yüzüp yemeye çalışırken, oralı bile olmayan İnsula Akhilleusun bir bacağını yakalayıp resmen çenesini kilitledi. Yemler yanında yüzüyor, fakat itibar etmiyordu. Akhill önce hiç umursamadı bu durumu. Yemlere yüzmeye devam etti. Fakat bir şeylerin ters olduğunu da fark etti. Isırılan bacağını şöyle bi silkelemeye çalıştı, olmadı. İnsula bu defa kararlıydı. Ayağını cama vurdurup insulayı sersemletmeye çalıştı Akhill, olmadı. Kontrol insuladaydı artık. Sanıyorum epeyi debelendiler.

Şuanda mı? İnsula inanılmaz bir hızla büyüyor. İnanamıyorum.

Buralara nereden geldim..Vizyona girecek bir film adından. Film aslında Zenon'un; kaplumbağayla yarışa kalkan Akhilleus'un ona hiçbir zaman yetişemeyeceğini ileri süren paradoksunun film genelinde Ressam ve Akhilleus özdeşliğiyle (ressam da çağdaş resim akımını yakalayamıyor) ele alınmasıyla metaforlaştırılmış, eğlenceli olduğu iddasında bir film. Tabi kaplumbağam ve adı akhilleus olunca..

Akhilleus ve Kaplumbağa.