24 Ekim 2008 Cuma

Bugün güzel bir gün…

İşe gelirken bindiğim otobüste ayakta kalmış olmama hiç sinirlenmedim. Onun yerine karum’un bahçe sulama fıskiyelerini görüp ışığın bu soğuk havada bile kırılıp gökkuşağı oluşturuyor olmasından mutlu oldum.


Mp3 çalar yerine telefonumun kullandığım radyosu aniden telefonun tüm şarjıyla birlikte kapandığında hiç bozulmadım. Onun yerine yan tarafta oturan okula giden çocuğun dizlerinin üstündeki kitaba ritm tutan ellerini parmaklarını izledim ve o sırada dinlediği müziği hayal ettim.

Gökyüzüne baktım otobüsün nefessiz pencerelerinden, günü düşündüm. Bir yalvarış bekliyorum, doğru. Haksızlığa uğradığına inanan her insan gibi, o günü bekliyorum. O günde güçlü ve metanetli durabilmek için bugün güçlü ve metanetli olmam gerekiyor gibi. Kendisi hiçbir zaman işe yaramadı. Varken tutunduğum gerçek hayallerimdi, bana hissettirdikleri. Yokken de hayaleti miras kaldı, yine kafamın içi. Ben onu hep kafamın içinde yaşamışım, ya da sadece kendimi.

“direnmenin anlamı yok, çünkü buna gerek yok” dedi iş görüşmek için gittiğim yerdeki adam, kahve falıma bakarken. Abzürd çakışmalar bunlar. Ne ara karşımda medyum kesildi anlamadım. Ama nokta atışı yaptı hep. Ben de direnmedim, inandım.

Hiç yorum yok: