24 Temmuz 2009 Cuma

Neden F Klavye?

Eğer sık sık yazan, yazmak için de bilgisayarı kullanan biriyseniz, (iş için olsun, kendiniz için olsun) kalvyeye hala bakarak yazan, görece hızlı olmanıza rağmen tuşların yerini arayan ve pek sadık 3-4 parmağını kullanan biriyseniz, size artık Q Klavyenin esaretine artık bir DUR demenizi tavsiye ediyorum. F kalvyeyi şimdiye kadar pek küçümsemiş olmama rağmen, tuşların yerleşimi ve yazım hızına getirdiği inanılmaz artış dolayısıyla, yeni favorim olma yolunda ilerlemekte kendisi. Faydaları için şuradaki adresten alıntılar yapayım, Lütfen Dikkat Edin:

Neden F Klavye ve neden bu kadar önemli?

· F Klavye Türkçe'ye uygun olarak hazırlanmıştır. Türkçe'de en çok kullanılan harfler, klavyenin ortasına (en güçlü parmakların bastığı alanlara) dizilmiş, daha az sıklıkla kullanılan harfler kullanım sıklığına göre kenarlara doğru yayılmıştır. Bu şekilde mümkün olan en yüksek yazma hızı sağlanmıştır.
· F Klavye Dünya'nın en bilimsel klavyesidir. Bu özelliğine Tükçe'nin matematikselliği de eklenince ortaya mükemmel bir klavye çıkmıştır.
· F Klavye sadece Türkçe değil, İngilizce, Fransızca gibi başka latin dillerinde de hızlı yazmayı sağlayan bir klavyedir. Dünya Şampiyonalarında alınan çok dilli yarış dereceleri ve rekorları bunun kanıtıdır.
· Türkçe'ye uygun olmayan, hatta İngilizce'ye bile uygun olmayan Q Klavye kullanmanın hiç bir avantajı yoktur. Şimdiye kadar hiç bir İngiliz veya Amerikalı Dünya şampiyonu olamamıştır. Q klavyeyi, bu klavyeyi kullanan uluslar bile beğenmemektedir
· Q Klavye'yi bırakmak istemeyenlerin ve savunanların genelde iki mazereti bulunmaktadır. Birincisi Q Klavye ile çok hızlı veya yeterince hızlı yazdıklarını düşünmeleri. İkincisi ise yeni bir klavyeyi öğrenmenin zor olduğu yönündeki düşünceleridir. Gerçekte Q Klavye ile yazan kişilerin (özellikle 2 parmak yazanların ne kadar süratli olurlarsa olsunlar) F Klavyeyi sistemli ve bilimsel bir çalışma ile öğrenen ve aynı sürede klavye kullanmış kişilerin süratlerine yetişmeleri mümkün değildir. F Klavye ile on parmak yazmayı öğrenmek sistemli bir çalışma ile günde yarım saat harcanarak sadece 40 gün sürecektir.
· F Klavye ile on parmak yazan kişiler iki parmakla yazanların onlarca katı sürate ulaşırlar. Ortalama bir süratte yazan bir on parmak F Klavye kullanıcısı saniyede 6-8 vuruş yapar (İyi derecede klavye kullanan kişiler saniyede 12 vuruşun üzerine çıkabilmektedirler).
· F Klavye ile on parmak yazmayı öğrenerek yazmaya harcadığınız zamanı %80 azaltabilirsiniz. Böylece kazandığınız zamanı bilgisayarda başka işlerinizi yapmaya, daha hızlı çalışmaya veya öğrenmeye ya da canınızın istediği herhangi bir işe ayırabilirsiniz.
· F Klavye ile on parmak yazmanın pek çok kişinin dikkatini çekmeyen çok önemli bir avantajı daha vardır. Yazarken düşünebilirsiniz. Böylelikle işlerinizi daha doğru yapabilir, hatalarınızı azaltabilir, daha mükemmel yazılar hazırlayabilirsiniz.

Ayrıca bu mükemmel sitede çalışabileceğiniz online bir klavye programı da mevcut. http://www.turkegitim.net/Klavye.aspx

Yeni sloganımız: "Q-kı-lav-ye e-sa-ret, Fe-öz-gür-lük-tüür!"

Silas hep akıllı bir adam olmuştur, aklıma akıl kattığı ve bu siteyi önerdiği için kendisine teşekkür ediyor, bu önemli bilgiyi sizinle paylaşmayı bir borç biliyorum efem.
Saygılar
:)
Not: Acaba resimdeki klavyenin F modeli mevcut mudurrr?

3 Temmuz 2009 Cuma

Lost'urdum Kafayı Sonunda


Lost, canımsın.

Bir hafta boyunca her gün üst üste –reklam molası vermeden- sezonları arka arkaya devirdikten sonra bugün geldiğim an itibariyle diyebilirim ki; Vay Be!


Bilinmeyene olan merak binlerce yıllık evrim sürecinde insanoğlunun taşıdığı genetik kodlarla nesilden nesile aktarılsa da, bütün insanlığın bu bilinmeyen karşısında cevaplar almak için aynı derecede heyecan duyduğunu söyleyemiyoruz. Biz “mantıklı” bir dünyanın çocuklarıyız, değil mi? Öyleyiz öyleyiz. Her şeye getirebileceğimiz mantıklı bir açıklamamız var. Açıklanamayan bir durumla karşılaştığımızda beynimizin “yoksay” butonuna kolayca basıyor, ve diğerlerinin bizi deli-leştirmesinin önüne geçiyoruz. Ama ciddiyim, gerçekten, merak etmiyor musunuz?

İzleyenler bilir, dizi dahiyane bir senaryoya ve oldukça gerçek görsel efektlere sahip, en temel korkulardan (psikoloji), grup ve toplum ilişkilerine (sosyoloji), liderlik ve karar alma mekanizması oluşumundan ( siyaset bilimi), ahlaki ve düşünsel sorulara kadar (felsefe) inanılmaz geniş bir yelpazeye sahip. Bunun içine fizik, kuantum, uzay-zaman tartışmaları, ve.. canavar dedikleri –kara duman- henüz açıklanamayan varlık mantıklı olacak şekilde yedirilmiş. Dizinin başarısını düşündüğümüzde bunu şöyle okuyabiliriz: Bu dizide insana doğa üstü gelen bütün delice gizemlerin daima bir açıklaması var. Yani sadece hayalperestlere ya da fantastiklere değil, rasyonalistlere de bir düzeyde hitap ediyor. Çünkü “- Lanet olsun ahbap, çok mantıklı!”

Bir de kader tartışmaları var ki, tadından yenmez. Belki de dizinin en çok cevabı alınası sorusudur Kader. “suppose to do” en çok tekrar eden fiildir. Zaten temel uyanışı Matrix’teki seçilmiş olan, O (The One) ile yaşadıktan sonra anladık ki bu dünyaya bizden önce gelenlerin izinden gitmek için gelmiş olmak anafikri çok sıkıcı, hem de çook sıkıcı. Özel olmak istiyoruz, farklı olmak istiyoruz, güçlerimiz olsun, güçlere sahip olmak MEŞRU olsun istiyoruz. Aslında, gizli kitleler halinde deliler gibi cevap istiyoruz. Ve bütün bunlar olurken her şey mantıklı olsun, hiçbir şey bilinmeyenin sınırlarında olmasın istiyoruz… DELİ olmak istemiyoruz.

İşte Lost, bütün bu hisleri paylaşan sessiz ve bireysel insanların bir anda ortaya çıkmasını sağladı. Lost’u izleyip ilgi duymayan insanlar da var. İçlerinde herhangi bir parlama yaşamayan, bu çeşit sorularla muhatap olmayı seçmeyen insanlar. Bunun yanında, her bölümü izlerken kendinden geçen, ve deli gibi “bu niye böyle, şu niye şöyle, eee niye açıklamıyor, şunu da anlatsın” diye dünyanın sırlarıyla ilgili kişisel sorularına cevap almak için diziyi bencilce kullanan BENim gibi insanlar var…

Siz bu düzlemin neresindesiniz?

Sevgiler..
Not: Fotoğraf alıntıdır.