3 Temmuz 2009 Cuma

Lost'urdum Kafayı Sonunda


Lost, canımsın.

Bir hafta boyunca her gün üst üste –reklam molası vermeden- sezonları arka arkaya devirdikten sonra bugün geldiğim an itibariyle diyebilirim ki; Vay Be!


Bilinmeyene olan merak binlerce yıllık evrim sürecinde insanoğlunun taşıdığı genetik kodlarla nesilden nesile aktarılsa da, bütün insanlığın bu bilinmeyen karşısında cevaplar almak için aynı derecede heyecan duyduğunu söyleyemiyoruz. Biz “mantıklı” bir dünyanın çocuklarıyız, değil mi? Öyleyiz öyleyiz. Her şeye getirebileceğimiz mantıklı bir açıklamamız var. Açıklanamayan bir durumla karşılaştığımızda beynimizin “yoksay” butonuna kolayca basıyor, ve diğerlerinin bizi deli-leştirmesinin önüne geçiyoruz. Ama ciddiyim, gerçekten, merak etmiyor musunuz?

İzleyenler bilir, dizi dahiyane bir senaryoya ve oldukça gerçek görsel efektlere sahip, en temel korkulardan (psikoloji), grup ve toplum ilişkilerine (sosyoloji), liderlik ve karar alma mekanizması oluşumundan ( siyaset bilimi), ahlaki ve düşünsel sorulara kadar (felsefe) inanılmaz geniş bir yelpazeye sahip. Bunun içine fizik, kuantum, uzay-zaman tartışmaları, ve.. canavar dedikleri –kara duman- henüz açıklanamayan varlık mantıklı olacak şekilde yedirilmiş. Dizinin başarısını düşündüğümüzde bunu şöyle okuyabiliriz: Bu dizide insana doğa üstü gelen bütün delice gizemlerin daima bir açıklaması var. Yani sadece hayalperestlere ya da fantastiklere değil, rasyonalistlere de bir düzeyde hitap ediyor. Çünkü “- Lanet olsun ahbap, çok mantıklı!”

Bir de kader tartışmaları var ki, tadından yenmez. Belki de dizinin en çok cevabı alınası sorusudur Kader. “suppose to do” en çok tekrar eden fiildir. Zaten temel uyanışı Matrix’teki seçilmiş olan, O (The One) ile yaşadıktan sonra anladık ki bu dünyaya bizden önce gelenlerin izinden gitmek için gelmiş olmak anafikri çok sıkıcı, hem de çook sıkıcı. Özel olmak istiyoruz, farklı olmak istiyoruz, güçlerimiz olsun, güçlere sahip olmak MEŞRU olsun istiyoruz. Aslında, gizli kitleler halinde deliler gibi cevap istiyoruz. Ve bütün bunlar olurken her şey mantıklı olsun, hiçbir şey bilinmeyenin sınırlarında olmasın istiyoruz… DELİ olmak istemiyoruz.

İşte Lost, bütün bu hisleri paylaşan sessiz ve bireysel insanların bir anda ortaya çıkmasını sağladı. Lost’u izleyip ilgi duymayan insanlar da var. İçlerinde herhangi bir parlama yaşamayan, bu çeşit sorularla muhatap olmayı seçmeyen insanlar. Bunun yanında, her bölümü izlerken kendinden geçen, ve deli gibi “bu niye böyle, şu niye şöyle, eee niye açıklamıyor, şunu da anlatsın” diye dünyanın sırlarıyla ilgili kişisel sorularına cevap almak için diziyi bencilce kullanan BENim gibi insanlar var…

Siz bu düzlemin neresindesiniz?

Sevgiler..
Not: Fotoğraf alıntıdır.

4 yorum:

© Etk Yavrusu © dedi ki...

KATILIYORUM MUHTEŞEM BİR DİZİ,EKSİKLERİM VAR İZLEYİP TAMAMLAmam lazım..geçenlerde aklıma geldi, Lost'un senaristleri mükemmel bir süreci yönetebiliyorlar, her türlü düşüncenin ağzına bal çalıyorlar da; acaba sona gelince cevapları insanlara verebilecekler mi? bu kadar zaman harcayıp gizli olanı ögrenme aşkıyla tutuşan seyirciye bu cevapları cidden verebilecekler mi?..yoksa aslında senaryo onları da çoktan ele geçirdi de,kontrolden çıktı ve aslında o cevaplar onlarda da mı yok?yani neticeyle değil de şuan Hatice ile mi prim yapıyorlar?:)..baya içim sıkıldı bunu düşününce..sonra dedim ki senaristler isterlerse kaçar giderler,diziyi olmadık yerde de keserler, sonuçta kimse dava da edemez böyle bir şey için..sonra rahatladım..:))

Knock Knock dedi ki...

Kesinlikle, kucağımızda birikmiş çok fazla soru var. Son bölüm ilk bölüm varken daha elimizdeydi tarzı açıklamalarla da gayet planlı gittiklerine inanmamızı sağlıyorlar. Hatice ile yaptıkları primin haddi hesabı yok, umarım neticeleri de vardır. Senaristlerin kaçma olayını Hollywood senaris grevi şeklinde geçen sene yaşadık. Ama Lost gibi bir dizi bırakmak da.. yani.. kolay mı.. dünya ayaklanır :)

I am Bad dedi ki...

Biz Lost'un son düzlemindeyiz. Yani ailecek bir sonraki aşamayı merak etme ile acaba gerçekten enayi yerine mi konuyorum diye düşünme gelgiti arasında bir o yöne bir bu yöne dönüp duruyoruz. Her dizinin hatta sezonun sonunda açıklanmayanların açıklananlara bir boy fark attığı, cevapsız kalan soruların çoğuna yanıt bulacağız umuduyla bir sonraki bölüme odaklandığımızda sanki bu sorular hiç sorulmamışçasına bir bardak soğuk su içtiğimiz ve hastalık derecesinde sevdiğimiz Lost'umuzla ilgili oyumu artık "soğuma" yönünde kullanıyorum.

Knock Knock dedi ki...

Merak insanın içindeki bir kor gibi. Soru sormayı unutmamızın mümkün olmadığı gibi sorular varken soğumanın da pek mümkün olduğunu sanmıyorum. Tabi bir bardak soğuk su nelere kadir, o da ayrı mevzu :)
Hoşgeldin i am bad :)