13 Haziran 2007 Çarşamba

Ahmak ve Bilge [ArşivOxy]

Ahmak ve Bilge

Bir rüya gördüm.

Bir ahmak ve bir bilge vardı. Ahmak, Bilge’den kendisine tokat atmasını istedi. Fakat bilge elini kaldırır kaldırmaz Ahmak ona yumruklarını savurmaya başladı.

“Ahmak çok açtı. Karnı gurulduyordu. Çevredeki diğer ahmaklar arasında, onlar gibi yaşamaktan sıkılmıştı. Her gün bir ağacın altına gidip ağızlarını açıyorlar ve dökülen meyveleri ağacın döktüğü şekliyle yiyorlardı. Üstelik ağızlarının boyutuna göre, içine ne kadar düşerse öylece kabul ediyorlardı, ne fazlasını ne eksiğini istemiyorlardı.

Ahmak, çok açtı. Midesi mi daha büyüktü acaba? Ne tadı, ne miktarı tatmin etmiyordu meyvelerin?

Bazen diğerlerinin arasında ağzına biraz daha çok meyve almak için sağa sola hareket etmeye çalışan başka ahmaklar oluyordu. Ahmak bunu gördüğünde heyecanlanmıştı. Belki birlikte daha çok yemeyi başarırlar diye. Ama bu hevesi çabuk sönmüştü. Her şeyden önce 1- sallanan ahmaklar kısa sürede vazgeçip ağızlarına düşen meyveye odaklanmışlar ve daha fazlasını düşünmeyi unutmuşlardı, 2- herkes aynı büyük ağacın altındaydı, kimse başka meyveleri düşünmüyordu.

Ahmak o gün aç kalmayı göze alarak etrafta yürüyüşe çıkmak istedi.

Büyük ağacın yanından etrafa bakıldığında görünen tek şey, verimsiz, kurak bozkırlardı. Adım attıkça daha çok sertleşeceği hissini uyandıran kahverengi toprak ve sıcağın bulandırdığı görüntü. Belki ahmakları durduran tek şey budur, diye düşündü.

Ahmak karnını tutarak, derin bir nefes aldı ve, büyük ağacın yanından boş görünen topraklara doğru yürümeye başladı. Henüz birkaç adım atmıştı ki, üstünde büyük bir ağırlık ve ufukta siluetler belirmeye başladı. İnce cılız ağaçların karaltıları gibiydi. Verimsiz kokmaya devam eden.

Ağırlık artıyor.

Ahmak bu yürüyüşe tek başına çıkmak istememişti. Fakat diğerlerine açılırken bile sorun yaşamıştı. Birkaç defa, en azından şu sallanan ahmakların yanına gidip onlara yolculuk teklifinde bulunduysa da kimse gelmemişti. Ahmaklar genel olarak hareketsizlikten memnundular. Belli zaman aralıklarında belli meyvelerle belli noktalarda zaten doyuruluyorlardı. Bazen çoğu ağzını açmakta bile zorlanıyor, sallanmak onlara külfet geliyordu. Adım nasıl atarlardı?! Ağaç nasılsa ihtiyaçları olan meyveleri onlara veriyordu… ötesi?

Adımları ağır da olsa belli bir ritim kazanmaya başlamıştı.

Etrafta, zamanında çok ihtişamlı olduğu belli olan fakat bugün yaşamayan ağaç kalıntıları, dal parçaları ile karşılaşıyordu. Meyvelerinin tadı nasıldı kim bilir, diye düşündü. Neden bu ağaçlar yaşamamışlardı? Sistem neden belli bir zaman aralığında sadece tek bir ağacın güçlenmesine izin veriyordu? Herkes neden aynı ağacın meyvesini yemek zorundaydı?

Biraz daha yürümekten vazgeçip dönmekle, yerdeki dalları eşeleyip kalan kurumuş meyvelerin tadına bakmak arasında gidip gelirken birden ilginç bir şey gördü.

Yalnız değildi!

Oradaki kendisi gibi bir ahmak değildi kesinlikle. Bir Bilge’ydi o.

Gücünü toparlayıp Bilge’nin yanına yaklaşırken çevrede başka ahmaklar olduğu görmeye başladı. Bu ilginçti, “neden daha önce göremediğini” merak etti. Bilgenin yanına gelip aynı kütüğe oturdu.

Bilge bir parça peynir uzattı.

Çevredeki kurumuş olduğunu sandığı ağaçlar, büyük ve ihtişamlı olmasa da meyve veriyorlardı. Altlarındaki ahmak sayısı çok azdı. Ve daha da ilginci, ahmaklar sadece ağızlarını açıp beklemiyorlardı! Ağacı seviyorlar, meyveleri topluyorlar, sonra başka bir ağacın altına gidip başka meyveler toplayıp bunları eliyorlardı. Kalan meyveler arasında bazılarını saf haliyle yiyor, bazılarını da aynı kapta ezip özlerin karışmasını sağladıktan sonra içiyorlardı. Bu ne şaşırtıcı bir durumdu? Kendi ahmak topluluğu –ki bahçeden oluşan dünyalarının tek besinini veren ağacın alında toplanan kalabalık- daldan koptuğu haliyle yetinemeyen bu yeni grup ahmağı görse, önce cılız ağaçları keser sonra da bu “farklı” ahmakları öldürürdü kesin! Ağacın meyvesinin bilgisini sorgulamak kimin haddine? Hele bir çeşit işlemden geçirmek..

Ahmak bunları görmesini sağlayan şeyin Bilge’nin etkisi olduğunu düşündü.

Ahmak gidip o meyveleri toplamak, o özleri karıştırmak, yeni tatlarla midesini beslemek için yanıp tutuşuyordu! Hayatı boyunca özlediği bir tat olduğunu biliyordu!

Fakat hiç gücü kalmamıştı. Kıpırdayacak güç ancak Bilge’nin tokadıyla gelebilirdi. Bu da sadece ayağa kalkıp seçtiği ağaçlardan birine yaklaşıp yeni meyvenin bilgisiyle tanışmak için. Heyecanlıydı, işte bu diyordu.

Ahmak Bilge’den kendisine tokat atmasını istedi. Bilge elini kaldırdığında ise birden Bilge’ye yumruklar savurmaya başladı!


Bir ahmağı ahmak yapan şeylerden en temel olanı, keşfi ve bilgisi ne olursa olsun daha fazlasına yaklaştığı halde bir anda kendisini durduracak bahaneler bulması ve tembelliğini meşrulaştırıcı rasyonel sistemler geliştirmesidir. Kendi yarattığı sisteme hayran kalarak kendisini durdurduğu yerde saplanır. Adım atacak gücü kalmadığı halde onu halkanın dışına çıkarabilecek olanaklara da –kendi sistemine dışardan gelen bir yanlışlama/tehdit olduğu için- büyük tepki duyar. Yumruklarını sıkar.

Ahmak, yaşamını sadece sürdürmek değil büyümek de için kendisinin yeni tat ihtiyacı olduğunu fark etmiş, bunun için yürümeye cesaret edip diğerlerinden ayrılmış, yalnızlığı göze almış, açlık çekmiş, başka ağaçlar(meyveli) olduğunu görene kadar ilerlemiş olduğu halde, tam meyveye ulaşacakken kendi kendisini durduruyordu.

Bu ahmaklıktan başka bir şey değil.

Ahmak, ahmak olmaktan kurtulup tüm meyvelerin bilgisine sahip olan bir Bilge olmak için, harekete geçmek zorundadır.”

Bu esnada alarm öttü ve ben alarmı kapatmak için tanıdık baş ağrılarım eşliğinde telefona doğru uzandım…

Hiç yorum yok: