24 Ekim 2007 Çarşamba


Her sabah, işe gitmek için yataktan kalkmakla kalkmamak arasında bir çelişki yaşıyorum. "Bugün gitmeyeyim. Niye gidiyorum ki? İş bir hapisanedir zaten. Bana ne kattı şimdiye kadar? Neyimi besledi? Yok, yok gitmeyeceğim bugün.."

Gözlerimi açmadan kendimi kandırmaya çalışmam, rahat rahat 15dk sürüyor. Okul zamanından kalma bir keyfiyet, ya da özgürlük. O zamanlar da bedeli vardı, ama böylesine ağır değildi. Derse gitmeyecek olsam yerime birini bulup imza attırırım ve ders notlarını birinden bulurum. ve sabah kimseyle mücadele etmek zorunda kalmadan uykumu alırım.
Fakat çalıştığınız zaman pek böyle yürümüyor işler. gitmeyeceksem sabahtan arayıp haber vermem, geçerli mazeretler bulmam vs vs gerekir. İğrenç üstüne iğrenç.
Yine de gitmek istemiyorum her sabah.
Göz kapaklarım küflü mahzenin kapıları gibi gıcırdayarak ağır ağır açılır gibi olduğunda, gözbebeğim isteksizce telefonun saatine kayıyor. "Hala 7dk var..."
Sineğin kanadından yağ çıkartırcasına sömürdüğüm saniyeler ve dakikalar en mutlu diyarım oluyor. An duygusundan sıyrıldığım anlar. Olmak istediğim yerde olduğum, at koşturduğum, herşeyin benim hayalgücüm ve keyfime bağlı olduğu..
Derken Acme örslerinden, üzerinde "mecburiyet" yazılı olanı başıma düşüyor. Bundan bir yıl önce yazdığım bir sabah uyanışında yine örslerden bahsetmiştim. Çünkü inanmasanız da gerçekten düşüyor.
Uyanıyorum. Kısır bir gün başlıyor.
**
Birinden uzak kaldığınızda o kişiyle paylaşabileceklerinizin düşlerinde kaybolup özlemle ağlarken, tekrar kavuştuğunuzda o düşlerin esamesinin bile okunmaması çok ilginç. Fotoğraf makinem olmadığında her baktığım yerde parmaklarımdan oluşturduğum kadraja sığdırabildiklerimden heyecanlanıp, elime makineyi aldığımda çekecek bir şey bulamamam gibi birşey. Sanırım insanın kendi kendisini Challenge etmesiyle ilgili bir tatmin. "ohooo neler yapardım eğer şöyle olsaydı böyle olsaydı" filan.

Kaçmaya çalışıyorum.

Ama aslında işten değil. Kendimden. Koca bir günün ağırlığıyla mücadele etmek istemiyorum. Düşünmekten, şüphelenmekten, kendimi bilerek ve baştan kabullenerek soktuğum kısır döngülü düşüncelerden bunaldım. Her sabah. Her sabah aynı diyalog. Ve hala rutinleşmedi.

Minik karıncalar geziyor beynimin içinde. Gıdıklanıyorum bazen.
Son zamanlarda öyle çok, karmaşık, tuhaf şeyler yaşadım ki.
Asla olmaz sandığım şeyler oldu bitti.

Şiştim, şiştim.. patlayamadım. Canım sıkıldı, ağladım. Herşeyi kendimden çıkarmak gibi bir sorunum var.

Ama saçlarımı kızıla boyattım! Bunu iyi birşey olarak söylüyorum.
Yakın zamanda fotoğraf ekleyeceğim.

Hiç yorum yok: