4 Ağustos 2008 Pazartesi

sorgulamalar..

Bugün güzel bir gün. Özellikle güne mini mini elleri yumur yumur ayacıklarıyla pembeler içinde uyuyan bir prenses görerek başladığım için, daha güzel.

Fotoğrafçılık bende iyide iyiye dikkatimi toplamamı sağlayan, hayata bağlanmamı, tutunmamı sağlayan bir aktivite haline gelmiş olmasına karşın, 365 güne sadık kalamayışım, her güne bir fotoğraf koymama durumu beni rahatsız etmeye başladı. O yakalarsın diyor, fakat yakalayabilmem için keyifli olmam lazım ve bu da sadece kendimi evle ve hayatımla bağlantıya geçtiğim anlarda kapımı çalan bir duygu. Kendi içime çok döndüm, yine.

Tatsız bir sabah iri iri açılmış mor ve kanlı gözlere eşlik eden dehşetli bir ifadeyle söylenmiş “Nasıl, rüya ile gerçek farklıymış, değil mi?!” çığlığının ne tiz titreşimlerini çıkarabiliyorum zihnimden, ne de o korkunç yüzün vermeye can attığı mesajı. Eskiden olsa bu tartışmayı “her güne bir dehşet” başlığı altında toplar, alışmışlığın kayıtsızlığıyla çok da etkilenmemiş olurdum, fakat durağan bir huzur ve neşenin ardından gelen can yakma arzusuyla kavrulmuş kıvamlı tepkiyle bir anda karşılaşmak, fotografik hafızayı canlandırdı, ürküttü. Belki de ifadeden çok mesaja takılmalıydım. Ama yapamadım. Bu defa görsellik, kelimelere ağır bastı, beynime kazınıverdi. Ve düşününce, farklı olan rüya ve gerçek değil, insanlar. Hayalimde kurduğum her şey geliyor, fakat hayalime dahil olmayan duyguları da beraberinde taşıyor. Farklı olan o, farklı olan benim.

Bunu ne kadar sorgulayabilirim…?

Hiç yorum yok: