17 Temmuz 2007 Salı




Gece, gündüz.
Birkaç zamandır düşünceli zihnim. Belli kalıplarda kendini tekrarlayan sıradan döngü görüntüsünün altında tarih yazılıyor. Tecrübelerimin gayri resmi tarihi. İnsan ilişkilerinin küçüklüğü, bu küçüklüğe fazla gelen bünyenin çözülmesine uzayan yol.

Sabah 7:00, uyanıyorum. Syler beni nasıl buldu? Kaçamayacağımı anladığım noktada gerçekten uzlaşmacı mıyım? Kendisinde zaten varolan özelliğimi neden almak istiyor… Beynimi yiyecek mi? Onunla flört ederken aklımdan ne geçiyordu..?

Kaplumbağalarımın suyu buharlaşarak azalmış. Eh, mikrodalga fırının içinde güneşlenmek kolay olmasa gerek.

Artık olayları çok da ayıramayan zihnim, nefes aldığım gerçek dünyayı algılayabilmek için, gerçekliği dokunabildiğim ve dokunamadığım durumlara göre ayırt etmeye başladı. Dokunma hissini yaşamama rağmen olayların her gün kaldığı yerden devam ettiği statik zamanın olduğu dünyada değilsem, uçmayı deniyorum. Her gerçeklikte uçamazsın. Uçamıyorsam güvendeyim.

İşyerine geliyorum. Varlığımın yanında kendisini aşağılık biri gibi hissettirdiği canlı türü bana yanaşmaya cesaret edemezken, bilgisayarda ne yaptığımı merak ediyor. Bakıyorum, trojanlar ve wormlar göndermiş. Bunun anlamı korku. Merakı tetikleyen.Komik geliyor. Siliyorum. Hoşlanmadığım duygularla dolu bir balonda yaşayan canlı türü.

Herkes kahraman olmaz.

Hani bütün güç içimizdeydi?

Hiç yorum yok: