24 Ekim 2011 Pazartesi

Birand-Dündar ve Cüneyt Özdemir

Rüyamda Acayip bir ülkedeydik. Aynı anda hem lacivert gecenin görüntüsü hem güneşin batarken oluşturduğu kızıllık hem de mavi gökyüzü görünüyordu. Renkler ve zamanın "aynı andalığı" öyle inanılmaz boyutlardaydı ki..Bir günün sabah öğle akşam renkleri aynı anda oradaydı. Tatlı beyaz bulutlarla süslenmiş  gerçeküstü bir Rönesans yağlıboya tablosu gibiydi. Renk doygunluğu tavan yapmış, ufka uzanan muhteşem bir perspektifte, bulunduğum yer itibariyle biraz da tilt-shift uygulanmış gibiydi..Bir fotoğrafçının rüyasından bahsediyoruz.Nasıl tarif edebilirim ki başka..

Ben bir odayagirdim. Mehmet Ali Birand bir masanın arkasında oturuyor ve sohbet ediyordu.  Yanımdaki sandalyede Cüneyt Özdemir, az ilerideki sandalyede de Uğur Dündar  vardı. Birand bana "neden  yanımda başlamadın ki işe?" dedi. "Çok daha kolay olurdu ve şimdi epeyi ilerlemiş olurdun."
Aklımdan  [Tamam, şirketi hemen devreder, Birand'la çalışmaya başlarım.. Neden olmasın..?] diye geçerken Dündar devreye girdi. "Bizimle çalışmayı düşünmez misin?"
Ağzımdan tek kelime çıkmamış olmasına sevinerek düşünmeye devam ettim. [Dündar bana daha yakın bir adam. Onun kadrosunda olmak daha iyi hissettirir..]
Ben bunları düşünüp henüz ağzımı bile açmamışken, yanımdaki sandalyeden Cüneyt Özdemir taktik verir gibi fısıldayan bir edayla adını şuan hatırlamadığım fakat Doğan Gruptan ünlü bir gazeteci olan  ve Dündar'ın az ilerisindeki sandalyede oturan havalı kadını işaret ederek;
"Bence oradaki kadına oynamalısın ilk kozlarını." dedi.

Allam,
Herkes beni istiyor ama benim alakasız bir sektörde şirketim var?
Yavaş geliniz..

2 yorum:

oyumben dedi ki...

Belki de rüyalar, farkında olmadığımız gelecek hayalerimizdir.

Knock Knock dedi ki...

Farkında olduğum hayaller, Farkında olmadıklarımı döver! :)