25 Ekim 2011 Salı

Ziyaret

Dün gece, daha önce  rüyamda 2 defa gittiğim bir yere gittim yine. Orayı ata binmek için kullanıyorum da denebilir. Yemyeşil bakımlı bir yarı-ormanlık alan, çeşit çeşit atlar var. Ne zaman gitsem oraya benimle ilgilenen, bana; benim istediğim beyaz atımı getiren bir Sinan var. Sinan çok yakışıklı bir adam. Ama esas ilgilendiğim; kibarlığı ve bana gösterdiği hürmet. Çünkü atımla dolaşmam, dinlenmem ve eğlenmem için gereken herşeyi sağlayan bir adam.
Üçüncü kez gelişimden son derece memnun, güler yüzle karşıladı beni. Ona "benim beyaz atım nerede?" dedim. Aslında orada kimsenin "şahsına" bir at yok. Her giden ve ata binmek isteyen kişi, boş olan, sırası gelen bir atı alıyor ve sürüş keyfini öyle yaşıyor.  Ama ben gittiğimde hep bindiğim beyaz; sırtında açık kahverengi lekeleri olan akıllı ve asil bir dişi atım var. Sinan'ı bu yüzden seviyorum.  Benim atımı bana saklıyor.
Dişi atımın adı ya Fırat ya Murat, tam hatırlayamıyorum. Ama gözleri öyle anlamlı bakıyor ki, br şekilde at ve sahibi arasında kurulan o bağdan ikimizin arasında kurulmuş olduğunu hissediyorum. Atımla bakışarak konuşuyoruz. Beni özlemiş olduğunu hissediyorum. Onu gördüğüm zaman içimi kaplayan huzur ve mutluluğu tarif edebilecek kelimelerin olduğundan şüpheliyim. Sanki, Zorro ve atı Tornado gibiyiz.. 

1 yorum:

oyumben dedi ki...

"Sebastiyan, bana atımı getir" repliği değişti.
"Sinan, atımı getir" denecek artık. :)