7 Temmuz 2011 Perşembe

Meditasyon Denemesi ve Rüya

Hurry up!
Sezgisel yolla gelen bilgilere bayılıyorum. İçinde hem gerçek, hem de şüpheyi aynı anda barındırabiliyor.
Güzel ılık bir duş, kurutulan saçlar. Gece kremi. İki satır yazı. Hayır, yazarak doldurmamalı zihni. Alındığı şekilde açılmadan yerine koyulan defterler. Hayatın her bölümüne bir defter. Zaten dolmakalemin mürekkebi de bitmiş. Doldurmak lazım. Gerek yok, bu gece..
Yatağa uzanıyorum ve ışığı kapatıyorum. Eş zamanlı olarak kapadığım gözlerim gibi. Vücudum yorgun değil bu defa, ama zihnim çok kalabalık. İş, güç, streslerle çevrili etrafım. Tatile olan ihtiyacını haykırıyor, tekmil veriyor 120 desibelde. “Rahat” diyorum.
Meditasyon kitaplarından aklımda kalan tek şey; derin derin 3 kez nefes al. Nefeslerin arasını söylememişler, 10 saniye aralıklarla alıp veriyorum. “vücudunun kan akışını hisset, kalbini hisset”. Hissetmeye çalışıyorum. Bump..bump.. evet evet, hissediyorum. Sonra, hiçbir şeyi düşünmemeyi düşün. Yalnızca vücuduna odaklan..
O nokta kolay değil. 3.saniyede başlıyor ganyan ve düşünceler yarışıyorlar zihnimde. Üstelik öyle de heyecanlı ki, kendimi at yarışı spikeri heyecanıyla onları seslendirmekten alıkoyamıyorum:
“Evet sayın seyirciler; en önde Görüşmecibaşı’nı görüyoruz. Hemen arkasında Paraağa ve Kalpyükü geliyor.Kıran kırana bir çekişme bu! O da ne? 7.sıradan atağa geçen Vergibey arayı hızla kapatıyor..”
Kalbimin hızlı hızlı çarpmaya başladığını ve basıncın arttığını fark edip yeniden süreci tekrarlıyorum. Nefes al ver şşş..
Gergin tüm kaslarımı hissedip, teker teker rahat bırakıyorum.
Öyle gevşiyorum ki, çene kaslarım da bırakıyor kendini, ağzım açılıyor.
Bir süre şapşal gibi tavana bakıyorum, ağzım açık.
Ağzımı kapatıp kapatmadığımı hatırlamıyorum, fakat o noktada gözlerimi kapadığım kesin, çünkü dalmışım… Öyle bir gerçek rüya görüyorum ki, uyandığımda yaşadığım şeyin rüya olmadığına ve gerçekten oraya gittiğime yemin edebilirdim. İnsan zihni de, ruhu da pek garip. Neye odaklanırsanız, o şeyle ilgili edinemediğiniz bilgi bir şekilde sezgisel yol dediğim bu yollarla size ulaşıyor. Ne yapmanız gerektiğini hala bilmemenize rağmen, olayı kavrayabiliyorsunuz. Öznesi olmasanız bile bir parçası olduğunuz çıkmazların boyutu hakkında bilgilendiriliyorsunuz. Ya da her zaman cevabını asla alamayacağınız şeyleri sormaya devam ediyorsunuz: Tıpkı zaman zaman ölmüş insanları rüyamda görüp heyecanla kendilerine “Sen şimdi ölüsün ya, zamanımız da az. Bana ölüm ötesini anlatsana?” diye ağzımın suyu aka aka sorduğum sorulara  aldığım klasik yanıtlar gibi
“Sormaman gereken soruyu soruyorsun..”  

2 yorum:

oyumben dedi ki...

Belki de sormadan öğrenmek gerekir.
Sormadan öğrenmek için de bilincin ötesine geçmek...
Kapa gözlerini ve öğren. :)

Oxytocin dedi ki...

Yetersiz bilgi her daim kurguya açıktır :)