20 Nisan 2011 Çarşamba

Yaradılışsal Başkaldırış: Karga vs. Güvercin



Etrafındaki her canlının güvercin olduğu yerde bir gün bir çift güvercinden bir karga doğmuş.
Yalnızca kendi gözlerinin seçebildiği, pırlantanın pırlanta olduğunu parlak olduğunu yalnızca bir karganın anlayabildiği kıymetli madenlere doğru çekiliyormuş.

Güvercinler ona kızıyormuş. Onlar için bir güvercin, yaşamını devam ettirebileceği şeyleri istemeliymiş. Karganın davranışlarını anlamıyor ve yadırgıyorlarmış. Ona, eğer bir gün güvercinler kadar mutlu ve rahat yaşamak istiyorsa, bir güvercin gibi davranması gerektiğini, hatta çok isterse bir gün güvercine bile dönüşme şansını yakalayacağını söylemişler.

Karganın umrunda bile değilmiş. Onun yaşamak için yemekten çok daha fazlasına ihtiyacı varmış.. Bir güvercin gibi sürülerde yaşayıp ölmek istemiyormuş.
O iki parca, güvercin gibi yemek arıyor, kalan zamanını kıymetli madenler bulmaya çalışarak geçiriyormuş.

Bir gün bir yeraltı mağrası keşfetmiş. Hemen heyecanla uzakta gördüğü şeyi göstermiş güvercinlere. Güvercinler kızmış, bu arayışın anlamsız olduğu ve o gördüğü işeyin değerli olmadığını söylemişler.

Aldırmamış bizim karga. Mağranın dar, girintili çıkıntılı girişinden son sürat pike yapmış içeriye. Etraf karanlıkmış, ama gördüğünü düşündüğü şey hala parlıyormuş. " Bir elmas olabilir bu, demiş. Güvercinler yukarıda bağrışıp, çığlık atıyorlar, onu çağırıyorlarmış. O aldırmamış.

Değerliye olan yolculuk hep acılıdır. Onu "haketmek" için uğraş vermek, kazanmak gerekir.

Karga zar zor, uzun karanlık ve dar girişten girmeyi başarmış. Keskin gözleri yalnızca o elması görüyormuş. Yanına vardığında elmasın balçıklara bulandığını görmüş. uzatmış pençesini, mikrop kapma uğruna, balçığa. kolu dalmış gitmiş o balçığa, ama yakalayamamış hala. biraz daha, biraz daha uzanmış. En sonunda kanatlarının ve gövdesinin tamamı batmışken, elmasa dokunmayı başarmış. Hissettiği elmasa.
Gövdesi, kanatları pislik ve çamur içinde, debelenmiş bir süre, elinde elmasla. Onu girişe konmuş güvercinler izliyor ve aşağılıyorlarmış. Bir çığlıkla laf atıyorlarmış.

 "Değecek mi bunca pisliğe?"

Karga cevap vermiş "göreceksiniz, elmas parlayacak ve ışığı beni yükseltecek"

Bir süre daha debelendikten sonra ayavaş yavaş yukarı çıkmış karga balçıktan.Yorulmuş, ama hissetmiyormuş. Üstünü başını kayalar silmiş, avucundakini temizlemiş ve heyecanla, uğruna çaba verip kazanmak istediği şeye bakmış, bir bilgelik taşına.

Oysa, avuçlarında, zavallı karganın, çakıl taşından başka birşey yokmuş!

Gözlerine, o kenkin gözlerine inanamamış.. O çakmak çakmak gözlerinden, oluk oluk yaş akmaya başlamış. Bir anda vücudundaki tüm sızıları hissetmeye başlamış. Mağradan girerken çizilen, yolunan kırılan kanatlarına, gövdesinden akan kanlara, en önemlisi de deli gibi acıyan kalbine bakmış...

Bir elmas aşkının ona elde var sıfır ile maliyetini görmüş.

Dakikalarca kıpırdayamadan, öylece durmuş. Ağıtlı çığlıklar fırlamış boğazından, karanlıkta yankılanmış. Hayata küsmek üzere, açlıktan ölmek üzere, orada durup dururken; güvercin anne baba dayanamamışlar yavrularının bu acılarına, bir karga bile olsa. Suçlamışlar, ama dayanamamışlar.

Bir ip uzatılmış, ufak bir güvercin dikkatlice inmiş aşağıya, bu bir süre uçamayacak olan kargayı yukarı çekmek için. balçıkları kuruyan gövdesine bağlamış ipi, sesini çıkarmadan çıkarmışlar onu mağaradan..

Bizim karga elmas arayan gözlerini sımsıkı kapatmış, Zaman geçmiş. Diğer güvercinler gibi yaşamaya başlamış o da.. Keskin gözleri ona yiyecek bulmada diğerlerine göre avantaj sağlıyor, gitt,kçe itibarı artıyormuş diğerleri arasında. İtibarla birlikte gelen güvercinsel lokmalar da hüpletiyormuş, uyanık karga.

Bir gün yine gezerken, yine bir mağra görmüş, yine bir maden! Yüreği deli gibi atmaya, başı dönmeye başlamış. Gözünü bürümüş bu elmas. Tüm vüsudu, bütün tüyleri tütremiş elmasa duyduğu huşu dolu aşkla.

Ama temkinli yaklaşmış bu defa. Günlerce aylarca etrafında uçmuş mağranın, en fazla girişine konmuş, içeri bakmış. Keşifleri arttıkça, gördüğü şeyin o kadar uzakta olmadığını, balçıklara bulanmış olmadığını, ve hatta kısmen yüzeyde olduğunu anlamış. Öyle heyecanlanmış ki, o yaradılıştan gelen, onu karga yapan dayanılmaz değer bulma arzusu yeniden alevlenmiş ve onu içten içe yemeye başlamış.

Direnmiş baştan, kendi çapında.
Yaşadığı üzüntüler gelmiş aklına, aldığı yaralar.

Ama işte orada, elmas, kendisi için bilge ışığı yansıtan şey, orada! Kendisine tatlı tatlı gülümsüyor..

Şimdi sorum şu:

Bu karga yeniden yaralanmayı göze alarak mağraya girsin mi, girmesin mi?


Bu karga yeniden yaralanmayı göze alarak mağraya girsin mi, girmesin mi?
1- Eğer mağraya girerse mutlaka yine çizilecek kaş göz ama elmasa dokunursa bir güvercinin asla anlayamayacağı şekilde aşacak,
2- Mağraya girer, yaralanır ve gördüğü şeyin çakıl olduğunu anlarsa; bir öncekinden ders almamış, ve ikinci kez lades demiş olacak,
3- Mağraya girmez ve oradan uzaklaşırsa, orada bir elmas olup olmadığını asla bilemeyecek.

Hadi bakalım, ne yapsın?

Ha bir de, bu da çakıl ise, elmas aşkından vazgeçip, üçüncü mağraya hiç yaklaşmasın mı...(ya bu defa onda elmas varsa..?)

2 yorum:

oyumben dedi ki...

Hayat mağaradaki elması bulma mücadelesidir. Ondan vaz geçtiğinde, hayatından da vaz geçmiş olursun...

Knock Knock dedi ki...

Karganın gözleri keskin kaldıkça..