4 Eylül 2007 Salı

Kutsal, Günah ve Gece



Körlerle sağırların birbirini ağırladığı ortamlardan öyle sıkılmışım ki, ilk defa nefes aldığımı hissediyorum. İnsan kendisini hiçbir zaman kapamamalı, çevremde insan olduğunu “fark ediyorum” Şimdiye kadar kimse yaklaşamasın diye çektiğim çitlerden atlayanlar olmuş, ve tatlarını almam için saatlerce,senelerce çiğnemem de gerekmiyor. Çoktan konsantre hale gelmişler, insanlar böyleler!

Dün akşam kutsal alkole methiyeler düzmek istedim. Bir süredir kapalı mekanlara tepkisel yaklaşıyorum. Evde zaten duramıyorum, durup aynı şeyler hakkında düşünmek ise beni bir çarkın içinde boğmaktan başka bir amaca hizmet etmiyor.


Gece mi?

Ahh…Müzik kulağımda değil beynimin içinde çalıyor. Bir kalabalık var, herkesin gözlerinin içi parlıyor. O parlaklık öyle şahane ki, gözlerinden çıkıp bana kadar ulaşıyor, tüm bedenimi kurdele gibi sarıp sarmalıyor. Soğurmak istiyorum. Güven duygusu. İyi ki çıkmışım. Dudaklarımla müziğe eşlik ediyorum. Neyi söylüyorum Tanrı bilir. Sohbetler, hayret verici eğlenceli yaklaşımlar.. nasıl yapıldığını unuttuğum lezzetli kahkahalar atıyorum, uzun zamandan sonra ilk defa.

Fakat hafiften rahatsızım. Gözlerim etrafta usulca bir şey arıyor. Bir eksiklik var.

Masalara, insanlara, yürüyenlere, oturanlara, sahneye, her şeye usulca bakıyorum. Bir şey eksik. Ortamın verdiği mesaj fazla sert, farkındayım; alkol, çılgın gibi müzik, özgürlüğünü yaşayan gençlerden oluşan kalabalık… Bu ambiyansın verdiği mesajda bir şeyler eksik, hissediyorum. “Tam” değil. Eksiklik duygusu adrenalin gibi tüm vücuduma yayılıyor. Çözememiş olmaktan aşırı rahatsızım.

Gözlerim tavana kayıyor.

Mavi, sarı, yeşil, kırmızı ışıklar. Minik minik. Buzlu bir camın arkasından yansıyan gravürler gibi.
Gravürler.
Beyaz-sarı bir ışık. Bir katedralin aydınlatmaları..gibi..bir kilise..-ymiş, sanki…kutsal çağrışımlar..aydınlığın çekimi..

İşte o!

Bulunduğum mekan yeraltında. Fakat üstünde katedral varmış. Tam olması gerektiği gibi. Dengeyi ancak bu şekilde bulabilirdi iyi ve kötü. Kutsal, ve günah olan. Saf ve kirlenmiş olan. Beyazın siyaha ihtiyacı var, her zaman. Tarih boyunca hep böyleymiş. En sağlam yer altı günahlarının üstüne inşa edilirmiş en kutsal kiliseler. Çünkü en kutsanmış olanın, en büyük günaha ihtiyacı var, dengeyi bulması, erdemini yüceltebilmesi için. Varoluşunu anlamlı kılabilmesi için gerekli bu. En büyük saf güç Tanrı, bir de en kötüyü yaratıyor, kovulmuş İblis, Şeytanı, kendi isteğiyle, insana. İnsan ruhunun buna ihtiyacı var ki! En yüce değerlere ulaşabilmesi için, en ciddi günahlarla baş etmesi, kötü şeyler yaşaması gerekiyor, şeytanla mücadele etmesi gerekiyor! Uğruna mücadele verilen şeyler değerlidir. Saflık için mücadele eden insan, elbette kutsal kilisesinin altına günah mabetlerini de inşa edecek. Gece boyu kendisiyle mücadele edecek. Zehrini akıtacak. Ve sabahın ilk ışıklarıyla ruhunu arındırmak için yukarı çıkacak, kilisesine gidecek, duasını edecek, ve ruhunu dindirecek…


Mekandaki eksiklik, yapının üstünde bir katedral olduğunu “fark etmemle” giderildi. Oradaki gençlerin gözle görülmeyen bir şeyler kaybediyor olduklarını düşünmeme sebep olan o sertlik, sözsüz yapıldığını anladığım kutsallık anlaşmasıyla yumuşadı, masaların arasından süzüldü, ve kapıdan dışarı çıkarak herkesi huzurlu eğlencesiyle baş başa bıraktı.

Foto Kaynak:http://galerieverdun.com/art_cv/oil_paintings/abstract_art/m-the_dance_of_good_and_evil.jpg

Hiç yorum yok: