27 Eylül 2007 Perşembe

Cengiz Bey, Kadınlar Gerçekten Sever

Cengiz Semercioğlu Hürriyet'in Kelebek ekinde bugünkü yazısında Emre Altuğ'un Çağla Şıkel'le çıkmaya başladığında hakkında "tek gecelik ilişki diye görüyordum" lafına Çağla'nın bozulması gerektiğini, Ayşe Arman'ın dünkü yazısında kadınların affediciliğinin gerçek bir durum olmadığını savunmuş ve kadınlara sormuş. Bir kadın hakaret yediğinde bunu ömrü boyunca unutmaz mı diye.

http://kelebek.hurriyet.com.tr/yazarlar/7369136.asp?yazarid=105

İşte Cevabım:
Kadınlar tuhaftır Cengiz Bey. Tanrı vergisi mi bilinmez, hisli yaratılmışız. İçimizde öyle bir sevgi arayışı var ki.. Belki parçalanmış ailelerimizin, ya da parçalanmayan ama mükemmel olmayı başaramayan ailelerimizin sevgi eksikliğiyle yürüyen ilişkilerinden mirastır bize, belki de sevginin en yüce değer olduğunu yaradılışta içimizde -biliçaltı düzeyinde- hissettiğimiz içindir. Ne olursa olsun, bizi besleyen şey, sadece sevgidir.
Öyle hastalıklı birşey ki bu, eğer gerçekten seversek, gerçekten; sevdiğimiz adamdan hakaret yediğimizde canımızdan can kopar. Bizi "kendi gerçeğimize yakınlaştırabileceğine" inanıp bağlandığımız adam, varlığımızı değersizleştirip, özel olduğumuzu bir zamanlar hissettirdiği benliğimizi sıradanlaştırıyordur. Bunun ağırlığını duyumsayabiliyor musunuz? Parçalamıştır artık, nasıl tekrar affedelim, değil mi?
Ama öyle olmuyor işte.
İçimizdeki, bizi böylesine sevgiye iten güç, değerli bir şeyle karşılaştığında aynı ölçüde onarıcı, kendini yenileyiverici oluyor. Burada değerli olan, sevdiğimiz adam. Bizi keyfiyetle parçalarken gözünü kırpmayan adam, sadece bir mahzun bakışla dahi geri döndüğünde içimiz eriyor, hep o istediğimiz "sevgi dolu adam" karşımızda bitiveriyor. Canımız yandığı için gözlerimiz doluyor, fakat ona arkasını dönüp gitmesini mi söyleyelim? Muhtemel tüm paylaşımların önünü kesip, densizce ettiği laflar yüzünden kadınlık gururu pelerinimizi takıp, o kişi için görünmez mi olalım?
Hayır, Cengiz Bey, biz kadınız.
Bu öyle büyük bir gerçeklik ki...
Kadınlığımızla, ve doğuştan getirdiğimiz sevgi dolu bağışlayıcı benliğimizle barışmamız zaman alıyor belki, hatta bazılarımız "güçlü" olmanın erkek gibi davranmak olduğunu bir savunma mekanizması haline getirip hiç barışamıyor kadınlığıyla, ama bir defa kendimizi anladıktan sonra, içimizdeki sonsuz sevgiyle bir defa barıştıktan sonra, malesef, erkeğimizi affediyoruz.
Kadın hakları savunucuları tarafından erkekleri kadına hakaret etmeyi meşrulaştırdığım savıyla afaroz edilebilirim, farkındayım, hem de çocukluktan genliğe geçiş dönemlerimde feminist argumanların Nancy Fraser'ların ateşli savunucusu olarak ortalarda dolaştığım halde, evet, duygularımı yadsımamayı öğrendim.
Bundan sonraki hayatımda hakaretleri kabul edeceğimi, ya da "ne yaparsa yapsın" mantığıyla hareket eden erkeğimin her yaptığına ezikçe boyun edeceğimi söylemiyorum kesinlikle. Elbette ki bende yarattığı tahribatın bedelini, mutsuzluğumla yaşayacak, heyecanımı baltalamış olmak durumuyla yüzleşip beni "tam" yaşayamayarak ödeyecek.
Ama kadın affetmez değil, affeder diyorum.
Ha, Çağla Hatun Emre Delikanlıyı böyle bir aşkla seviyor mu bilinmez. Bunlar medyatik işler, ne kadarı gerçek hiç belli olmaz. Dilerim Çağla da kendiyle barışabilmiş bir kadındır. Emre de bunun kıymetini bilir.

İyi çalışmalar,

Sevgiler...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

burada o dediklerinden yok

pebble dedi ki...

Elbette var. Sadece sabır olmayabilir, görmek için.
Sevgiler..