17 Kasım 2011 Perşembe

Değişen Kafalar: Bir Hint Efsanesi [Thomas Mann]


 "Senin böyle içeriksiz konuşup bu güzel endamıyla biz erkeklerin aklını başından aldığı için onu suçlamanı anlamakta zorluk çekiyorum:" dedi Şridaman. "Bu, olayları tek yönlü gördüğümüz ve bize en güzel görüntüyü sunan bu kızın gerçek benliğinden ve ruhundan hiç etkilenmediğimiz anlamına mı geliyor? O her şey demek, tek bir şey değil: Yaşam ve ölüm, çılgınlık ve bilgelik, büyücü ve kurtarıcı demektir, sen bunu bilmiyor musun? Sen onun yalnızca erkeklerin başını döndürüp büyülediğini biliyorsun, ama bizi ürkekliğin karanlığından gerçeğin aydınlığına götürdüğünü bilmiyorsun. Anlaşılan bu konuda çok az şey biliyorsun ve algılanması zor olan bir gerçeği kavrayamamışsın, yani bizi sarhoş edip başımızı döndüren, aynı zamanda da hakikate ve özgürlüğe taşıyan şeyi anlamamışsın. Bizi tutsak eden ve aynı zamanda özgür kılan, duygu güzelliğiyle ruh güzelliğini birleştirip bizi coşturan şey budur işte."
(…)
" 'Ben buyum, sen de busun. Ben gökyüzüyüm, sen de yeryüzü, ben şarkının melodisiyim, sen de sözleri' Şeklindeki krallara özgü sözlerle teslim almasından daha büyük ve daha anlamlı bir şey yoktur. Onlar birleşmelerini kutlarken, sözleri söz olmaktan çıkıp birbirlerine sarılmalarının verdiği aşırı hazla yaşamın en yüksek mertebesine ulaştıktan sonra sarhoş olup kekelemeye başladıklarında; artık sıradan insanlar değildirler, şu veya bu kişi değildirler, saygıdeğer bir çift olmuşlardır, biri Şiva biri de Tanrıça Durga'dır. İşte bizi ananın kucağındaki benlik çılgınlığından kurtarıp bilgiye götüren şey bu kutsal andır. Zira güzellik ve ruhun, heyecan ve coşkuda birleşmesi gibi, yaşam ve ölüm de aşkta birleşir."

"İnsanın arzu edilene değil de, arzunun bizzat kendisine ne kadar düşkün olduğunu ayrımsamak gerekir, insan sağduyuya değil de, duygu sarhoşluğuna ve arzulamaya yönelir. İnsan hiçbir şeyden, hayal kırıklığına uğramaktan korktuğu kadar korkmaz, yalnızca hayallerinin elinden alınmasına korkar."

"Dünyada iki tür mutluluk vardır: Biri vücudun zevkleri sayesinde, diğeri de ruhun sonsuza değin huzura kavuşmasıyla ulaşılan mutluluktur. (...) Ruhsal olan şey çirkin olanla aynı aynı anlama gelmez; çünkü ruh, güzel olanı tanımakla ve ona karşı sevgi duymakla güzellik kazanır. Bu sevgi, kendisini ruhsal güzellik olarak açıklamakla birlikte kesinlikle yabancı ve umutsuz bir sevi değildir, çünkü farklı olanın çekim yasasına göre, güzel olan da ruhsal olanı kendisine çeker, ona hayranlık duyar ve karşı tarafın ilgisine karşılık verir. Bu dünya; ruhun ruhsal olandan, güzelliğin de güzel olandan hoşlanacağı düşünülerek kurulmamıştır. Aksine bu ikisi arasındaki karşıtlık, ruh ve güzelliğin birleşmesinin dünyanın amacı olduğunu belirgin bir biçimde göstermektedir, yani mükemmeliyeti, dolayısıyla da artık parçalanmamış bir mutluluğu göstermektedir."

Değişen Kafalar, Thomas Mann tarafından 1940'ta yayımlanan, fantastik, mitolojik, değer,erdem ve paradigma kayması yaşatması açısından çok başarılı bir yapıt olarak, kütüphanemin bitmiş  kitaplar bölümünde yerini almış bulunmakta.  

Brahman soyuna dayanan tüccar bir aileye mensup narin yüzlü çelimsiz  ve varlık felsefesiyle dolu dolu Şridaman ile, demircilik yapan, inek güden güçlü ve yakışıklı genç Nanda, çocukluktan itibaren çok sağlam iki dost iken, ince belli geniş kalçalı güzel bakire Sita'yı gölün kenarında görmeleriyle farklı ve yeni bir boyut kazanan hayatlarına dair insanı derinden etkileyen çözümlemelere sahip bir kitap.

Bir ara Tanrıça Durga dile gelip olaylara mucizevi şekilde etki ediyor, gerçekliğin sınırlarında dolaşan olaylar gerçek-üstü bir gerçeklikte fakat gerçekliğinden hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor.

Bir de, ben 'Değişen Kafalar'ı soyut bir gönderme olarak düşünmüştüm, ama değil! :)

Not: Sevgili Müjen, ben kitaba bayıldım. Lütfen sen de hemen oku, yorumlaşalım. Muck!

Hiç yorum yok: