30 Haziran 2010 Çarşamba

Deneysel Yaşam

Bugün kahvaltıdan sonra, dün duş sırasında mırıldandığım harika bir şarkıyı paylaşmak istiyorum. La vie en rose. Ama kesinlikle Louis Armstrong versiyonu.
Kendi kendime mırıldanmakla kalmayıp, ortaokuldan kalma blokflütümü elime alıp çalmaya başladım. Ya cazın sihri bu, ya da hala çalabiliyorum.
İçim hüzünlü. Çünkü yaşım genç lakin iz bırakan hatıralarla dolu yüreğim. Bize yalnızca “aman aman can Hatice” yi 3 delikle çalmayı öğreten ve bunu bizlere yeterli gören  müzik öğretmenimize inat, MEB’in o dönem müzik dersleri için hazırladığı 3 yıllık öğrenim programını içeren blok flüt kullanımı ile ilgili kitabını su gibi heyecanla içtiğimi hatırlıyorum. Yaş 13-14. Sıklıkla akşamları, ya da evde yalnız kaldığımda, saatlerce notaları ve şemaları incelerdim. Notaları, delikleri, tutuşu gizli bir karargahta harita inceler gibi anlamaya çalışırdım. Anlamsız seslerden, anlamlı seslere giden yol uzun sürmedi. Birkaç ay içinde kitaptaki tüm ezgileri çalar oldum.  Spora başlayana kadar, gerçek anlamda kendimi kendimde kaybettiğim tek şeydi o krem rengi blok flüt.
Geri dönüp baktığımda hatırladığım kıskançlık anlarım çok azdır da, 90lı yıllarda Melissa Joan Hurt’ın çocuk dizisini izlerken (Clarissa Explains it all) yan flüt resitali verdiği bölümü izlerken hissettiğim kıskançlığı hiç unutmam. Işıl ışıldı, parlıyordu flüt. Özenle kutusundan çıkarıyor, siliyordu. Hemen gidip kendi blok flütümü aldım izlerken. O plastikimsi mat yüzeyine dokundum. Dizinin o günkü bölümünde, resital yüzünden kendini baskı altında hisseden ve bu nedenle rahat hissedip muhteşem çaldığı kendi bölgesine (zone) girmeyen bir kızı canlandırıyordu. Kendimi hayal ettim onun yerinde... "Ben strese girmezdim, sonuçta çok sevdiğim bir şey" diye çıkarımda bulundum. Ve o gün, hayatımda çok sevdiğim şeyleri yaparken asla strese girmeyeceğim konusunda kendimle anlaşma yaptığımı hatırlıyorum, bugün. 
Bir söz de verdim. Hayatım boyunca sevdiğim şeyler yaparak para kazanacaktım. 
Çocukken verilen sözlerin çoğu, ilk dondurmayı görene veya sonraki ilk çikolatayı yiyene kadar kalıyor olsa da akılda, aradan yıllar geçmiş ve ben bu sözümü yeniden hatırlamış olmaktayım. Çünkü insanın kendisiyle yaptığı anlaşmalar akılda değil, kalpte kalıyor. Zihninizden uçup gitse veya size öyle gelse de, anlaşmalara her aykırı adımda bir ince iç sıkıntısı olarak varlık göstermeye çalışıyor. 
Doğrular, "buradayım, aslında.." diye sessiz çığlıklar atarken, insanlar iç seslerine aldırmadan "mantıklı" yaşamlar kurmaya çalışıyor, mantıklı gelen uygunsuzluklarla. Uygunsuzluğu insanın kendi ruhunu beslemeyen, tatmin etmeyen şeyler olarak tanımlayınca, kitleler halinde mutsuzluklar da kronikleşiyor yaşamlarda. 
Birşeyin uygun olduğunu anlayabilmenin tek yolu, deneyimlemek oluyor çoğu zaman, eğer kalpten gelen hisler olumsuz değilse. Mantığa kulak tıkamak aç bıraksa da, asil açlıklarla ölmeyi tercih edebilecek kadar deneysel bir yaşam kurmalı insan.

Yan flüt zevkim, gelişerek kendini klarnet aşkına bıraktı. Hala listemde, öğrenilecekler başlığında ilk sıralarda. Karışık sırayla gidiyorum. Gündemimde bir başka aşkla ilgili proje var. Doğum sancısı çekiyorum. Fotoğraf aşkı, çok yakında büyük bir kutlamayla doğacak, ve ben de bu deneysel yaşama kodlarını özgür bırakarak dünyaya getireceğim bebeğin her aşamasını sizlerle paylaşacağım.

Deneysel kalın!
Sevgiler.




7 yorum:

hasret senfonileri dedi ki...

Çocukken verilen kararlar, evet ilk dondurma gördüğünde unutulur gider..haklısın! ama ömür boyunca her dondurma yenirken hatırlanır sevgili knock knock.
Tıpkı, senin o son derece akılcı ve sana göre son derece mantıklı olduğunu varsaydığın ve "deneysel yaşam" olarak kabul ettiğin bazı düşüncelerini hatta kararlarını da göreceğin ilk dondurmada unutacağın gibi..
Karışık sırayla yapmaya çalıştığını söylediğin yapacakların listesinden, ben olsam, yavaş yavaş "yapmama gerek yok"... "yapılmasa da olur"... ya da "mutlaka" gibi bir sıralama yaparım.. O zaman geride kalanların seni mutlu edecekler olduğunu görebilirsin..
İnsanın bildiği ya da bildiğini zannettiği şeyleri, bir başkasının fikren sunuyor olması o kişiyi son derece rahatsız eder bilirim..
Ama keşke senin müzik zevkini ilgini ve de yeteneğini daha önce bilseydim!!! hiç kimseyi kıskanmayacağın ölçüde bir enstrüman çalmanı sağlayabilirdim..İyi bir öğretmenim ben!
Ancak, buna gerek olmadığını da gayet iyi biliyorum.. Zaten sendeki o tatbik etmekte yetişemediğin yeteneklerin, senin kıskanılan konumda olmana sebep olmakta..
Bir mamy olarak, her alanda Asil bir doyuma ulaşacağın deneysel yaşamlar ve başarılar diliyorum sana kuzum..

Knock Knock dedi ki...

Her gören gözün deneyimi nasıl farklı farklı anlamlarla yoğruluyorsa, her çocuğun da kendi hayat tecrübesini farklı farklı deneyimlemeye hakkı vardır. Kimsenin gözlüğünün rengi bir diğerininkiyle aynı değil ne de olsa. İnsan, bildiği veya bildiğini zannettiği şeylerle başkalarının başına kötü şeyler gelmesinden ürkerken, tüm endişeler başarılar geldikçe silinip gidecektir:)

Yan flüt aşkımdan pek kimseye bahsetmemiştim, ah keşke zamanında size bahsetseymişim.. Belki şimdi ukde olmaktan çıkardı mamim.

Desteğiniz önemli mamim.

nihansu dedi ki...

Blogunun da adını veren deneysel yaşamlar sürüyoruz. Çocukken aldığımız kararların zaman içerisinde nasıl da yön değiştirdiğini gördüğümüz gibi özellikle 30'lu yaşlardan sonra yeniden kendimizi bir keşfe çıkıyoruz. Neyi farklı yapabilmek ya da neyi yapamadığımızı düşünmenin bir tür sorgulanışı bu. İçsesleri bazen dinlemek bazen de onları yok saymak arasında dengede durmaya çabalıyoruz. Ama tüm bunlara rağmen severek ve inanarak alınan hiçbir karar yılların esiri olamıyor ya da tersinden söylersek severek yaptığımız hiçbir işin tadını başka birşeyde bulamıyoruz. Tüm bunlardan dolayı çocukken aldığın o kararın sonuna kadar arkasında olmanı diliyorum senin için. Yani keyif aldığın bir işten para kazanma kararının. Bu iş her ne olursa...
Kendi adıma oğluma verebileceğim en iyi öğüdüm (iş hayatıyla ilgili) "ne yaparsan yap ama sevdiğin işi yap" demek olacaktır.
Çok içten ve güzel, ince dokunuşları olan bir yazıydı.

oyumben dedi ki...

Yaşadığım hayat ile olduğum şey arasındaki fark gözlerimin içine baka baka boğazımı sıkıyor.
Ben nefessiz kalırken o pis pis sırıtıyor bana.

Deneyeyim dedim.
Elimde kaldı. ehi.

Bu arada Konfüçyüs "Eğer sevdiğin işi yapıyorsan çalışıyor sayılmazsın" demiş. Pek doğru...

Bi de; “İnsanoğlunun en fazla ıstırap çektiği derin kişisel yenilgisi, kişinin aslında yapabilecekleriyle, sadece yaptıkları arasındaki farktan kaynaklanır.”
İşte bu sözlerle, beynimi bulunduğu kaptan çıkarttı ve defalarca onu tokatladıktan sonra yerine koydu Ashley Montagu ve ben beynimin eskisi gibi çalışabileceğinden şüpheliyim.

Fakat “Bu dünyada istediklerini elde edenler, ayağa kalkıp istedikleri ortamı arayanlardır. Eğer aradıklarını bulamazlarsa, yaratırlar.” demiş Bernard Shaw.

Ayağa kalkmak istiyorum ama sırtımda ben varım… ( Boğazını sıkana bakar. O da gülümser... )

Knock Knock dedi ki...

Nihan benim de küçük butçuklarım olduğunda ben de aynı öğütü vermeyi öğütledim kendime! :) Bir yerde de denemeden olmuyor hakikaten. Hayatı tersten yaşıyoruz sanki. Önce sevmediğimiz şeyler yapıyor, emeklilikte zevklerimize yöneliyoruz. Belki sevdiğimiz şeyler yapma yoluna öncelik vermek lazımdır.. Cesaretlendirici yorumun için teşekkürler.

Knock Knock dedi ki...

@oyumben
İnsanın kendiyle girdiği mücadeleler bütününe hayat diyor olabiliriz. Birden ilham aldım yorumunla.
Ama sen o'sun, ayağa kalkmak için zamanı bükmeyi denesen..?

oyumben dedi ki...

Zamanı bükerken burgu oldum ehi.