24 Haziran 2008 Salı

Pagan Düğünü [Bölüm 1 ]

Güneşli, parlak, huzurlu bir gün. Doğanın ortasında, yemyeşil çimlerin üzerinde dans eden ışık huzmeleri önceki geceden kalma sı damlalarıyla öpüşüyor ve etrafa rengarenk sarılar, turuncular, morlar saçılıyor. Gaia en cömert gününde, orada bulunan bir avuç kalabalığı sarıp sarmalıyor, kaygılarından sıyırıp, sadece “o” günü yaşamalarına izin veriyor. Doğa o günü kutluyor, taze meyvelerle dolu altın yaldızlı tabaklar beyaz örtülü masaların üzerinde, meyveler gelen konukların kendilerini seçmeleri için en çekici renklerine bürünmüşler. Yaşayan her şey göz kamaştırıcı, her bir toz zerresi yaşıyor. Nefes aldığımı hissediyorum. En mutlu günüm…

Darmadağın sarı, kumral saçlarına papatya taçları takmış küçük çocuklar kahkahalar atarak etrafta koşturuyorlar, uzun elbiselerini uçura uçura. Rengarenk giyinmişler, tüm enerjilerini dünyaya salıveriyorlar. Ellerinde taze çiçekler, birbirlerini gıdıklıyor, oyun oynuyorlar. Kahkahaları huzuru tamamlıyor, en güzel zihin müziğine eşlik ediyor.

Sarı yaldızlı bileklik takmış vücudu yağlarla ovulmuş ve saçları yeşil zeytin yapraklarından örülen bir tokayla başının üstüne tutturulmuş bir kadın arp çalıyor. Minik sütunlarla yeşilde çevrelenmiş özel bir alanda. Yanında kırmızı şaraplar var, konuklar beğenilerini bir bardak şarap doldurup arpın yanına bırakarak dile getiriyorlar. O kimseyi görmüyor, müziğiyle bütünleşmiş şekilde çalıyor, ruhunun doyumsuz açlığını üreterek doyurmaktan başka çaresi kalmamış halde. Dudağının kenarındaki minik kurdele ciddiyetinden verdiği tek taviz, yaptığı şeyden ne kadar zevk aldığını düşündürüyor insana, asaletine en ufak bir gölge düşürmeden.

Biraz ortaçağ, biraz ortadünya kokuyor etraf. Sembolik minik roma sütunları ve güvercin havuzlar geline heykeltıraş arkadaşlarından hediye. Herkes yaldızlı sanki, gözler yaldızlı her şeyden önce.

Hiç yorum yok: